Rus basının gündeminde ABD Başkanı Donald Trump ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği görüşme vardı. Görüşmede YPG’ye yapılan silah yardımı konusundaki görüş ayrılıklarının giderilemediği belirtildi. Siyaset bilimci Gevorg Mirzayan, Erdoğan’ın anlaşama sağlanacağına konusunda umudu yoktu. Mirzayan’a göre, Erdoğan’ın amacı Trump’la tanışmak ve Türkiye’nin izole olmadığını göstermekti.
REGNUM sitesinde yayımlanan yazıda Stanislav Tarasov, Trump-Erdoğan görüşmesinin, ABD’nin Orta Doğu’da ana müttefiğinin Türkiye olmadığını gösterdiğini öne sürdü. Tarasov, “Görüşmenin öncesinde Türk medyasında birbirine ters olan iki görüş vardı” diye yazdı. Kimi yorumcular, ikili işbirliğinde “yeni dönem başlayacak” derken kimileri Türkiye-ABD ilişkilerinin “kritik noktaya” geldiğini iddia ederdi.
Tarasov’a göre, son dönemin ilişkilerin en kritik unsuru, ABD’nin IŞİD’e karşı en etkili savaşçılar dediği Suriyeli Kürtlere yaptıkları silah yardımı. Erdoğan onlara “terörist” dese de…
Buna bir şekilde karşılık vermek zorunda olan Ankara, Amerika’nın liderliğindeki koalisyondan ayrılıp Araplarla yeni koalisyon kurma tehdidinde bulundu bile.
Yazarın, görüşmelerin çok kısa sürmesine, basın toplantısında iki liderin verdiği cevaplara bakarak yaptığı analiz şöyle: “Washington ile Ankara arasındaki sürtüşme devam etmektedir; iki ülkenin arasındaki Suriye konusunda ayrılık, devamlılık kazanarak Türkiye’yi ABD’nin ana bölge müttefiği konumundan düşürmüş; bu tablo Erdoğan’ın dış ve özellikle iç politikasına da olumsuz etki yaratacak.
RİA Novosti ajansına konuşan Rusya Hükümeti Finans Üniversitesinden siyaset bilimci Gevorg Mirzayan’a göre Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti pek başarılı değildi. Kürtler ve Gülen konusunda görüş ayrılığının giderilmediğini kaydeden uzman Erdoğan’ın “Buna ümidi bile yoktu, onun amaçları farklıydı” dedi.
Birincisi, Türkiye Cumhurbaşkanı, Amerikan meslektaşı ile şahsen tanışmak; ikincisi, bölgede çoğu iç ve dış güçlerle arası bozulan Türkiye’nin izole olmadığını herkese göstermek istiyordu.
Ülkesini Orta Doğu’dan “çekmeye” çalışan Donald Trump’ın amacının ise Türkiye Cumhurbaşkanını kontrol altına almak. Mirzayan’ın deyişiyle ne var ki müzakerenin sürdüğü 20 dakikada, önemli müttefik ile önemli bölgenin sorunları değerlendirilmez. Demek, konuşulacak pek şey yoktu.
Uzman, “Ne de olsa Trump, Erdoğan ile görüştü. 2016’da Obama bunu bile yapmaktan vazgeçti” ifadelerini kullandı.
Trump-Erdoğan müzakeresini değerlendiren Aleksandr Atasuntsev ile İgor Kryuçkov imzalı ve “Dostluk 20 dakikaya yetti” başlıklı yazıyı yayımlayan Gazeta.ru iki liderin görüşmesinin sadece 20 dakika sürdüğünü vurguladı. Gazeteye göre, Türkiye ve ABD başkanları toplantının iyi geçtiğini göstermeye çalışsa da aralarındaki sorunların çözülmediği belli idi.
Gazeta.ru’ya konuşan Orta Doğu Bölge Güvenliği Merkezi Müdürü Aleksandr Kirpiçov, “Amerika’nın Kürtlere kritik öneme sahip silah sevkiyatı sorunu güncelliğini koruyor, halbuki Ankara onu çözmekte kararlı görünüyordu. Üstelik görüşmenin kısa sürmesi, iki tarafın ancak az sayıda konu tartışmaya hazır olduklarını gösteriyor” dedi.
Çağdaş Türkiye Araştırma Merkezi uzmanlarından Yuriy Mavaşov, iki başkanın, özellikle Türkiye’nin “talip olduğu” İdlib olmak üzere Suriye’de nüfuz alanlarını tartıştıklarını iddia etti.
Ekonomi Yüksek Okulu’ndan Leonid İsaev, iki liderin Gülen sorununu da dile getirdiklerini tahmin ederek bu konunun “ültimatom türünden” olmamakla beraber, Ankara açısından büyük önem taşıdığını vurguladı. İsaev, “Amerika’nın gerçeklerini dikkate alsak şahsen Trump, Gülen’i iade etmekte yardımcı olamaz” diye konuştu.
Aynı sitede yazısı çıkan Amaliya Zatari, İdlib bölgesinin gitgide Türkiye kontrolü altına girdiğini öne sürdü.
Gazeteye röportaj veren uzmanlar, güvenlikli bölgelerin kimin kontrolünde olacağı konusunda hala belirsizlik sürerken İdlib’in geleceğinin aşağı yukarı anlaşılmaya başladığını iddia etti.
Astana görüşmelerine katılan ve ismi verilmeyen bir diplomat, İdlib’in, aralarında el-Nusra ve Hayat Tahrir al-Şam’ın da bulunduğu silahlı muhalefetin kontrolünde olduğunu hatırlatarak “terör üssü” halini alabileceğini savundu. Bununla beraber uzmanlar, Ankara’nın etkisini kullanarak “bölgeyi düzene sokma kabiliyetinde” olduğunu ifade ettiler.
Çağdaş Türkiye Araştırma Merkezi uzmanlarından Yuriy Mavaşov, “İdlib’in Türkiye’de faaliyet gösteren gayri resmi temsilciliğinin resmiyet kazanma ihtimali var” dedi. Mavaşov, güvenlikli bölgeler sisteminin muhtemelen Suriye’nin parçalanmasına yol açacağını, en azından İdlib’te ayrı bir hükümetin ortaya çıkacağını öne sürdü.
Moskovskiy Komsomolets gazetesi yorumcularından Renat Abdullin, Türkiye’nin, dış politika paradigmasını değiştirme zorunluluğu ile karşı karşıya geldiğini iddia etti.
Bir taraftan on seneyi geçen AB sürecinin çıkmaza girdiği, çoğu Türklerin kendilerini Avrupa’ya “yabancı” hissettikleri ve Avrupa ülkelerinin Türkiye ile birleşmekten çekindiği ortada. Üstelik ABD’nin, Suriye Kürtlerine silah sevkiyatı ile verdiği destek Ankara’nın Washington ile arasını iyice bozdu.
Esad’a bakışını değiştirdiği halde Ankara, Moskova’yı gerçek anlamda müttefik yapacaktı ama bunun gibi U-dönüşü Erdoğan’ın imajını iyice zedeleyecekti.
Gazetenin konuştuğu uzmanlara göre, Erdoğan’ın karışık durumu, zamanında Ahmet Davutoğlu’nun geliştirdiği “Neoosmanizm” paradigmasının iflasından kaynaklanıyor. Eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan, “Arap Baharı” sonucu Arap dünyasında AP ideolojisini paylaşan “Müslüman Kardeşler” ve benzeri partilerin iktidara geleceğini bekliyordu. Abdullin, hesap tutmayınca Türkiye’nin dış politika doktrinini artık baştan sonuna kadar gözden geçirmek zorunda kaldığını öne sürdü.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.