Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini izleyen bizim Kemalistler, buna benzer bir halk hareketinin “ulusalcılar” tarafından da yapılabileceğini söylüyorlar.
Olup biteni anlamamaktaki yetenekleri şaşırtıcı gerçekten.
O ünlü Pinochet fıkrasına benziyorlar.
Pinochet ölüm döşeğinde yatarken, yaveri yanına yaklaşmış.
“Halk sizinle vedalaşmaya geldi, efendim” demiş.
Pinochet zorlukla gözlerini açıp sormuş.
“Nereye gidiyorlar?”
Bizim Kemalistler de Mısır’da “gidenlerin” bir tür Arap Kemalistleri olduğunu kavrayamıyorlar, halk gidiyor, Kemalistler kalıyor sanıyorlar.
28 Şubat’taki o korkunç yolsuzluklara benzeyen yolsuzlukları sistematik hale getirmiş, kendi iktidarının “meşruiyetini” laikliğe dayamaya çalışan, “halkın” geri kendilerinin “ileri” olduğunu kabul eden bir azınlık iktidarı çatırdıyor.
Ortadoğu’daki bu “halk hareketlerinin” Türkiye’de doğal biçimde etkileyeceği tek kesim Kürtlerdir, dillerini konuşmaları bile yasaklarla çerçevelenmiş bir halk, bunun siyasetle çözümlenmeyeceğine inandığında sivil itaatsizlik eylemlerine “sahici” bir öfkeyle sahip çıkar.
Talepleri ve öfkeleri “sahici ve haklı” olduğundan bu yöntemle sonuç da alırlar.
Türkiye’yi yönetenler, Kürtlerin taleplerini görmeme ve bu taleplere cevap vermeme şımarıklığını sürdürürlerse sonunda olacağı da budur ve böyle bir hareketlenme “silahtan” çok daha etkili sonuçlara ulaşır.
Anayasa tartışmaları çerçevesinde şekillenecek seçimlerden Kürtlerin haklarını kabul eden bir anayasa çıkmazsa, kısa bir süre içinde biz bunu Türkiye’de yaşarız.
Başbakan Erdoğan, yeni anayasaya tümüyle “başkanlık” sistemi açsından bakıyor.
Değişik başkanlık biçimlerini tartışma gündemine sokuyor.
Bana sorarsanız, Putin örneği çok talihsiz ve saçma bir örnekti.
Ama Erdoğan durumu çabuk fark etti.
Ve, Rusya yerine Amerikan sistemini önerdi bu kez.
Amerika’daki “iki meclisli” yapıdan söz etti.
En önemlisi “valilerin de seçimle geldiğini” hatırlattı.
Eğer eyalet sistemine gidilirse, valiler seçimle gelir ve geniş yetkilere sahip olarak “başkanın” iktidarını paylaşırlarsa, bu yapı, Erdoğan’ın derdini de çözer, Kürtlerin sorunlarını da.
Erdoğan’ın “Putinleşemeyeceği” bir başkanlık sistemimiz olur, milletvekilleri parti liderlerinin sultasından kurtulur, diğer eyaletlerle birlikte Kürtler de kendi valilerini seçer, kendi eyaletlerinde Kürtçeyi ikinci dil olarak kamu alanında da kullanır, kamu yöneticilerinin önemli kısmı da seçimle işbaşı yapar.
Merkezin bunalıcı baskısından kurtulur ülke.
Parlamento da daha özgür olur ve başkanı daha sıkı denetler.
Başkanlık sistemine geçilecekse herhalde en iyisi, eyaletlerin olduğu, valilerin ve kamu yöneticilerin halk tarafından seçildiği Amerikan sistemidir.
Tabii, bu konunun uzmanları ne der, itirazları ne olur şu anda bilemiyorum.
AKP’nin bugünkü başarılı performansı Erdoğan’ı rahatlıkla Çankaya’ya “başkan” olarak taşır.
Ordu, yeni sistemde kışlasına döner ve Başkan’a karşı saygısızlık yapamaz.
Benim görebildiğim kadarıyla, Erdoğan bu sistemi kabul ettirebilmek için asıl mücadeleyi kendi partisinin içinde vermek zorunda kalacak.
Zaman gazetesi, ombudsman yasasındaki “orduyu” denetim harici tutan “manevranın” arkasında Vecdi Gönül ve Cemil Çiçek’in olduğunu yazdı.
Adalet Bakanı’nın karşı çıkmasına rağmen Çiçek’in dediği olmuş, yasa, “askerî vesayete” önemli bir alan sağlayacak biçime dönüştürülmüş.
Zaman gazetesinin böyle bir haberde kolay kolay hata yapmayacağını düşünerek bu durumu değerlendirirsek, Başbakan Erdoğan’ın “ombudsmanlık” konusunda Çiçek’e gücünün yetmediği bir ilişkide, Amerikan tarzı bir başkanlığı kendi partisindeki “merkeziyetçilere” nasıl kabul ettirecek?
Kürt eyaleti konusunda Çiçek ve arkadaşlarını nasıl ikna edecek?
Hem kendini başkan yapacak, hem Kürtleri rahatlatacak, hem askerî vesayeti geriletecek, hem valileri seçimle getirecek bir sistemi, ancak başkanlığa duyduğu ihtiraslı arzu sayesinde Çiçek gibileriyle bugüne dek pek rastlamadığımız bir kararlılıkla mücadele ederse kabul ettirebilir.
Seçimlere kadar bunları herhalde uzun uzun tartışacak Türkiye.
Konunun Ergun Özbudun’un talebinin de süreci hızlandırmasıyla şimdiden gündeme gelmesi sanırım hayırlı oldu, her alternatifi rahat rahat değerlendirebileceğiz.
Belli ki Türkiye büyük bir değişimden geçecek ve Cumhuriyet’in birinci “bölümü” kapanacak, ikinci “bölüm” açılacak.
Bu “ikinci” bölüm için ciddi önerileri ve hazırlıkları olmayan partilerin, bir dahaki seçimlerde de şansı hiç olmayacak.
Bilmem muhalefet partileri bunun farkında mı?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.