Rusya, Türkiye ile Suriye arasındaki iki bağlantıyı koparmadan, bu ülkeye yaptığı askeri müdahalenin başarılı olamayacağını biliyordu.
Bunlardan ilki, IŞİD başkenti Rakka’nın Türkiye ile karadan kurduğu temastı.
Rusya, bu hedefe PYD’nin silahlı gücü YPG’yle işbirliği yaparak varma hususunda ABD’yle örtülü bir anlayış birliği içinde. YPG ağırlıklı ‘Suriye Demokratik Güçleri’ koalisyonu aralık ayında Tişrin Barajı’nı IŞİD’den alarak Fırat’ın batısına geçti ve Rakka bağlantısının kesilmesi açısından kilit önemdeki Münbiç’i tehdit eder hale geldi.
İkinci bağlantı da stratejik Halep yoluydu.
Ankara ise Halep yolunun açık tutulmasına hala hayati önem atfediyordu. Çünkü destekledikleri muhtelif cihatçıların ve dahi sözde ılımlı muhalefetin bu yol üzerinden gönderilen her neviden yardım sayesinde Halep’te tutunması, kendilerinin de iflas ettikleri Suriye’de en azından tutunacak bir yerlerinin olması anlamına geliyordu.
Şam’daki Emevi Camii’nde namaz kılma hülyalarından arta kalan ‘stratejik derinlik’, Öncüpınar’dan başlayıp Halep’te biten bu kısacık yoldu.
Şimdi bu yol da gitti.
Rus hava desteği altında ilerleyen Şam rejimi ve müttefik güçleri, 4 Şubat itibariyle Halep yolunu kesmiş ve şehirdeki muhalifleri Türkiye’den gelen hayati yardımdan mahrum bırakmış bulunuyorlardı.
Bundan sonraki hamlenin de şehrin tamamen kuşatılması olacağını öngörmek zor değil.
Halep çevresinde son birkaç güne sığan tarihi önemdeki gelişmeler, Ankara’daki İslamcı heyetin gerçekleşmesi olanaksız bir hayalin peşine düşüp ülkemizin ulusal güvenliğini ve iç barışını yıllardır hiçe sayarak sürdürdüğü bir vekaleten savaştan mutlak biçimde mağlup ayrıldığını tescil etmekte.
Şimdi bundan sonra olabileceklere bakmak lazım.
Tepkisi merakla izlenecek kişi, ülkenin tek hakimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.
Erdoğan ne yapacak? Suriye’deki acı yenilgiyi sineye çekip gerçekçi bir tutum içine mi girecek, yoksa bir köşeye sıkışmışlık duygusu içinde güce mi başvuracak?
Eminim ki bugünlerde dünyanın birbirinden uzak çeşitli köşelerinde, siyasi psikiyatri uzmanları, psikologlar, askeri analistler ve istihbaratçılar, Erdoğan’ın bu yenilgiye vereceği tepkiyi öngörmek amacıyla devamlı konsültasyon yapıyordur.
Muhtemelen böyledir çünkü karşılarındaki devletin siyasi otoriteye kurumsal katkı sunma ve onu yanlış kararlardan alıkoyma kapasitesi neredeyse tümüyle yok edilmiş durumda. Bu devletin hafızasında biriktirdiği değerli tecrübenin ülkeyi yöneten zata uyarı mahiyetinde aktarılması uzun zamandır imkansız.
Dolayısıyla Ankara’nın Halep’te aldığı stratejik darbeye vereceği reaksiyonu öngörmenin bir önkoşulu var: Ülkenin güçlü adamının davranışlarına yön veren karakter çözümlemesini doğru yapmak.
Uzun yıllardır iktidarda olduğundan, neye ne zaman nasıl tepki gösterdiğinin gözleme dayalı bir değerlendirmesini yapmak için yeterli ‘malzeme’ elde zaten mevcut.
Her zaman sıfır toplamlı oyun oynadı. Mottosu, ‘kazanan her şeyi alır’… Lügatinde ‘uzlaşma’ yok. Uzlaştığı izlenimini verirken aslında yaptığı, güç ve fırsatını bulduğunda misliyle telafi etmek üzere geri adım atmak oluyor. Bu iki boyutlu hareketinde uğradığı her türden kaybı geri almak için 2007’den beri uyguladığı tek yöntem güç kullanmak oldu. Köşeye sıkışmışlık hissine kapıldığında da böyle oluyor.
Bu siyasi davranış kalıpları içinde hareket etmesi bir sabit olan siyasi aktörde teşhis edilmiş güç sarhoşluğu ve büyüklük duygusu da onu hataya zorlamakta birilerinin işine yarayabilir elbette.
Mesela Su-24’ün düşürülmesi büyük hataydı. Burada Rusya uçağını düşürmesi için Ankara’yı zorlarken doğru bir öngörüyle hareket etti ve istediği sonucu aldı. ‘Rus gambiti’, bir Rus uçağına karşılık Suriye semalarının bütün Türk Hava Kuvvetleri’ne kapanmasıydı ki bu da Ankara’nın denklemden çıkarılmasının ilk adımıydı.
Rusya, Ankara’yı yine fahiş bir hataya zorluyor.
Umarım bu kez şaşırırız.
Ve ülke bir felakete sürüklenmez.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.