Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘’Fırat’ın Doğusu’nda Güvenli Bölge’’ öneriyor.
Erdoğan’ın ‘Güvenli Bölge’ projesi, Güneybatı Kürdistan’ı (Rojava Kürdistanı-Kürdistan’ın Suriye egemenliğindeki parçası) tümüyle işgal edip, oraya 3 milyon Arap’ı yerleştirerek, hem Rojava Kürdistanı’ndaki demografik yapıyı Kürtlerin aleyhine bozmayı, hem de Kürtlerin herhangi bir siyasi statü elde etmelerini engellemeyi içeren yeni bir jenosid projesidir.
Erdoğan, Türkiye Devleti, ‘Güvenli Bölge’ projesiyle, Rojava Kürdistanı sanki kendi topraklarıymış gibi, orada ‘Köyler, kentler’ inşa etmeyi planlıyor. Bu kent ve köylere de Türkiye’de mülteci durumunda olan 3 milyon Arap’ı yerleştirmeyi hedefliyor.
CHP’nin 28.09.2019 günü İstanbul’da gerçekleştirdiği ve Rojava Kürdistanı’ndan hiçbir Kürt temsilcinin davet edilmediği ‘Uluslararası Suriye Konferansı'nın açılışında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, ‘’Ülkemiz içindeki terör mücadelelerinin sınır dışında da sürmesi uluslararası bir haktır. Türkiye'nin Suriye topraklarında sürdürdüğü terörle mücadelenin meşruluğuna inanıyoruz ancak bu mücadele Şam'la ilişki kurularak sürdürülmelidir. Ankara ile Şam arasındaki yolun barışa giden en kestirme yol olduğunu unutmamalıyız… Suriye'nin geleceğine Suriye halkının karar vermesi, demokrasinin ve egemenliğin olmazsa olmazıdır.’’ diyor.
Rojava Kürdistanı’nın demografik yapısının Kürtler aleyhine bozulması yönünde Baas rejiminin daha önceleri uyguladığı ‘Arap Kemeri’ projesini bile yetersiz bulan Erdoğan’ın önerdiği 3 milyon Arap’ı işgal edilecek ‘Güvenli Bölge’ye yerleştirme Planı, bu şekliyle ABD tarafından kabul görmemektedir. Bu gerçekliğin farkında olan Kemal Kılıçdaroğlu, Rojava Kürdistanı’nda her türlü kazanımın ortadan kaldırılmasının ve siyasi bir statünün önüne geçilmesinin ‘daha kestirme bir yol’u olarak, Ankara-Şam işbirliğini öneriyor.
Kılıçdaroğlu, ABD’nin Rojava Kürdistanı’nda Kürtler lehine siyasi statüye dayalı bir fiili durum yaratma seçeneğini boşa çıkarmak için, bir yandan Ankara-Şam işbirliğini öneriyor; bir yandan da ABD’nin giderek bunu ‘yasallaştırma’ ve Kürtlere siyasi bir statü sağlama olasılığına karşın, ‘Suriye'nin geleceğine Suriye halkının karar vermesi’ adı altında, ABD’yi devre dışı bırakacak bir yol öneriyor.
Kılıçdaroğlu, onlarca yıldır Kürtlerin varlığını, dilini bile kabul etmeyen Şam’a, Esad’a, Baas rejiminin ‘insafına’ Kürtleri tekrar mahkum etmek istiyor. Yani Kılıçdaroğlu, Ankara-Şam ‘Sandviç’i arasında Kürtleri ezdirmek istiyor.
Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun Rojava Kürdistanı’nda Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin ve siyasi bir statü elde etmelerinin önüne geçmek için önerdikleri ‘çözüm yolları’, bir madalyonun iki yüzünü oluşturmaktadır. Her ikisi de aynı amacı taşıyor, her ikisi de Kürt karşıtlığı anlayışı üzerine inşa edilmiştir.
Erdoğan’ın bugün Rojava Kürdistanı’nda izlediği siyasetin, sadece Erdoğan, AKP ve MHP’nin değil; CHP ve tüm Türk partilerinin ortak bir amaç için değişik yöntemlerle izledikleri bir siyaset olduğu daha bir netleşmektedir. Erdoğan ve Kılıçdaroğlu, önerdikleri yöntemler farklı da olsa, Rojava Kürdistanı için aynı amacı taşıyorlar; ‘Kürt anasını görmesin’.
Erdoğan defalarca şunu dile getirmiştir: ‘’Biz, Kuzey Irak’ta yapılan hatanın Kuzey Suriye’de tekrarlanmasına izin vermeyeceğiz’’.
Erdoğan’ın dile getirdiği bu sözler, aslında Türkiye Devleti’nin ve tüm Türk partilerinin Rojava Kürdistanı ile ilgili gönüllerinde yatan amacı açıklamaktadır.
‘Kuzey Irak’ta yani Güney Kürdistan’da Kürtlerin federe siyasi bir statü elde etmelerine engel olamayan Türkiye Devleti, bir yandan Bağımsızlık Referandumu’nda Güney Kürdistan’a karşı neredeyse Irak ve İran’dan da daha düşmanca bir tutum sergilemiş, bir yandan da ‘Kuzey Suriye’ dedikleri Güneybatı Kürdistan’da Kürtlerin herhangi bir kazanım, bir siyasi statü elde etmemeleri için elinden gelen her şeyi yapmaktadır.
Türkiye Devleti’nin bu siyaseti beyhudedir. Sorunların çözümünde en ‘kestirtme yol’, ‘işgal, savaş, Kürt karşıtlığı, Baas destekçiliği ’ değildir. En ‘kestirme yol’, en yararlı yol, Kürtlerin milli demokratik hak ve özgürlüklerini kabul etmek ve bu temelde barışçıl, siyasal, demokratik, aklı selim, makul çözümler geliştirmektir.
Erdoğan, işgale ve demografik jenoside dayalı ‘Güvenli Bölge’ projesi ile; Kılıçdaroğlu da Ankara-Şam ‘Sandviç’i ile Kürtleri ezdirmek istiyor. Türkiye Devleti ve tüm Türk partileri, 96 yıldır uygulaya geldikleri çözümsüzlüğü derinleştiren anlayışın bir devamı olan bu Kürt karşıtı siyaseti bir tarafa bırakmalıdırlar.
Var olan konjonktürde, Kürt gerçekliğinde mızrağın artık çuvala sığmadığı, uluslararası güçlerin de Rojava Kürdistanı’nda, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun ‘hayallerinin’ uygulanmasına önerdikleri şekliyle yol vermeyecekleri gerçekliği hesaba katılarak, daha fazla kan dökülmesini engelleyecek barışçıl yeni bir yol haritası çizilmelidir.
Kuzey, Güney, Doğu ve Rojava Kürdistanı’nda Kürtlerin varlığını, milli-demokratik hak ve özgürlüklerini ve mevcut kazanımlarını kabul eden yeni bir paradigmayı benimsemek, barışçıl yeni bir yol haritasının oluşturulmasında, Türk ve Kürt halkının çıkarları açısından en doğru çözüm anahtarıdır.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. İlke Haber’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.