Mısır’da ordunun Mursi yanlısı göstericilere karşı giriştiği müdahale bir katliamdır. Lamı cimi yok.
Suriye’deki kimyasal saldırı da büyük bir katliamdır. Şayet Suriye yönetimi iddia ettiği gibi saldırıdan muhaliflerin sorumlu olduğunu ispatlamak istiyorsa, BM denetçilerinin otelden çıkıp katliam bölgesinde araştırma yapmasına izin vermelidir. Aksi takdirde başşüpheli Esad rejimidir. Bunun da lamı cimi yok. Başbakan’ın bu iki katliam üzerinden yaptığı ise orada katledilenlerin haklarını ilkesel sebeplerle savunmak değil.
Bölgede etkinliğini arttırmak için kendine yakın rejimleri kollamak.
Müslüman Kardeşler’i bugün Rabia selamıyla destekleyen Erdoğan’ın bir zamanlar Esad’la nasıl yakın olduğunu unutmamak gerek. Unutmamak gerek çünkü Esad rejimi 1982’de (Baba Esad zamanında) Müslüman Kardeşler’e yönelik Hama katliamında bir ayda 20.000 kişiyi öldürmüştü. Esad’la iyi ilişkiler sürerken Müslüman Kardeşler’e ya da kitlesel katliamlara ilişkin ilkesel bir siyaset yürütülmemekteydi. Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantısı yapılırken hangi bakanın aklına Esad rejiminin katlettiği binlerce Müslüman Kardeş üyesi gelmekteydi?
Mısır’da Mursi iktidara gelip Suriye’de Esad tahttan indirilebilirse AKP’ye yakın bir rejimin tesisi ihtimali belirince AKP doğal olarak o rejimleri desteklemek istedi.
Bu arzusunun temelinin reelpolitik ve ideolojik yakınlık olduğu açık. Ancak bunu mazlumun ve demokrasinin yanında bir yalnız adam olarak süslemek daha şık.
AKP’nin askeri darbelere karşı ilkesel bir karşıtlığı yok. Geçen hafta bu köşede, AKP iktidarı sırasında gerçekleşen askeri darbelerle iktidarın bir derdi olmadığı yer aldı.
İktidarın ikiyüzlülük ya da pragmatizmde dünyanın diğer devletlerinden bir farkı yok.
Darbeci ve soykırımcı Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir’le canciğer kuzu sarması olurken Esad’a ve Sisi’ye tepki göstermesi dahi bunun açık delili.
Bu işler böyle. Fransa, eski sömürgeleri söz konusu olduğunda kaplan kesilir. ABD enerji zengini Irak’a demokrasi götürmeye hevesliyken Suriye’de pek nazlıdır.
Türkiye’de de Erdoğan rejimi ‘mazlumların sahibi’ makyajıyla kendi çıkarlarını korumak peşindedir. Bazı darbeler umurunda değildir. Bazılarını çok önemser.
Bazı katliamları duymaz, bazıları için ağlar.
Kimi zaman çıkarları için, kimi zaman duyduğu ideolojik yakınlık sebebiyle...
Her devlet gibi.
Her konjonktürde de aynı ezberi tekrar etmektedir. Üzerine yakıştırmaya çalıştığı mazlumların adil koruyucusu elbisesini cümle âleme sergilemek hevesindedir.
Mesela şunları ne zaman nerede söyledi Erdoğan:
“Şimdi biz, dünyanın neresinde olursa olsun, zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı çıktığımız için, sesimizi yükselttiğimiz için gerek kendi ülkemizde gerek kimi uluslararası çevrelerde eleştiriye maruz kalıyoruz.”
Geçen hafta söylemiş gibi duruyor değil mi? Oysa bu sözleri 2010’da Kaddafi İnsan Hakları Ödülü’nü alırken Libya’da ödül töreninde sarf etmişti.
Yani Kaddafi’den ödül alırken de ‘zulme karşı çıkıyor’, daha sonra Kaddafi’ye karşı muhalefeti desteklerken de...
O hep haklı, hep ‘zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe’ karşı. Esad kardeşiyken de Esad muhalifleri katlettiğinde de...
Türkiye dış politikada ‘kıymetli bir yalnızlık’ yaşamıyor. Türkiye kendine geniş bir siyasi hinterland açmak için uğraşıyor. Bunu Esad ve Kaddafi’yle deniyor, onların ipi çekilince de başkalarıyla.
Erdoğan’ın zulme, adaletsizliğe karşı durması ABD’nin her yere demokrasi götürme arzusu kadar inandırıcı.
Yani siyasal etik üzerine inşa edilmiş bir politika söz konusu değil.
Ancak bu politikanın ne Mısır’da ne de Suriye’de katledilenlere bir faydası var. Türkiye arabuluculuk yapamayacak kadar angaje, uluslararası camiayı harekete geçiremeyecek kadar da hoyrat ve beceriksiz davranmakta.
Ama işte Gezi var, seçimler var. Batı’ya karşı dik duran lider imajı çizip kitlesini İslamcı bir retorikle konsolide etme çabası var.
Var var olmasına ama bunun Suriye ve Mısır’da öldürülenlere zerre faydası yok. 28 Şubat’ta Erbakan gemisini terk edenlerin bugün Mısır’da Müslüman Kardeşler’i tankların önüne siper olmaya çağırması, şehadet şerbeti içmeye teşvik etmesi var.
Var oğlu var.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.