Tayyip Erdoğan’la ilgili ilk haberler geldiğinde birden içim kasıldı.
Ameliyat olmuştu.
Ağır bir hastalığı olduğu söyleniyordu.
Bizim devlet hâlâ Sovyetik bir devlet olmaktan vazgeçmediği, kendi halkına bir türlü açık ve şeffaf davranamadığı için Erdoğan’la ilgili söylentiler dilden dile, kulaktan kulağa dolaşıp duruyor.
Bu söylentiler ne doğrulanıyor, ne yalanlanıyor.
Hastalığı siyasetten çekilmesine yol açacak mı, şu anda bilmiyoruz.
Birçok insan gibi çeşitli nedenlerden dolayı Erdoğan’a kızarım.
Birçok insan gibi çeşitli nedenlerden dolayı da Erdoğan’ı severim.
Ama sağlığıyla ilgili söylentileri duyduğum anda ilk hissettiğim, doğrusu ya sevgi ve üzüntüydü.
Bütün nobranlığına, hoyratlığına, patavatsızlığına, zaman zaman ortaya çıkan ilkelliğine rağmen duruşundaki, cesaretindeki, kabadayılığındaki sahiciliği seviyorum.
Ve, hâlâ bir şeyleri çözmesini en çok umduğum siyasetçi o.
Sağ ve salim olduğunda kızılması kolay bir adam Erdoğan ama bir sorunu, bir derdi olduğunda onun için üzüntü duyulması da kolay bir adam.
Umarım ciddi bir derdi, bir sorunu yoktur, çabucak iyileşir, sahneye döner ve bizi öfkeden delirtir.
Bir an önce sağlık haberlerini bekliyoruz.
Bizim ona yönelteceğimiz çok eleştirimiz, onun yapacağı çok iş var daha.
Ülkenin geldiği bu aşamada Türkiye’nin ve Erdoğan’ın acil olarak halletmesi gereken ciddi sorunlar bulunuyor.
Bütün ekonomik göstergeler, önümüzdeki birkaç yılı zor geçireceğimizi gösteriyor.
En iyimser tahminlere göre büyüme hızımız yüzde dörtlere düşecek.
Morgan Stanley Bank dün açıkladığı tahminde büyüme hızının 2012’de yüzde 2,7 olarak gerçekleşeceğini ileri sürdü.
Geçmişe baktığımızda, büyüme hızının yüzde dördün altına düşmesinin siyasi iktidarları çok derinden ve dipten sarstığını görüyoruz.
İktidardaki AKP’nin, büyüme hızının düşmesi, ihracatın azalması, işsizliğin artması durumunda bugün sahip olduğu büyük desteğin en azından bir kısmını kaybedeceğini tahmin etmek zor değil.
Hele beklenen kriz öyle iki üç yıl sürerse hoşnutsuzluk katlanarak artar.
AKP, bugün muazzam bir desteğe sahip.
Bu destek ve Erdoğan’a kalabalık halk yığınlarının duyduğu büyük sevgi, AKP’ye önemli sorunları çözmesi için çok büyük bir fırsat ve imkân veriyor.
Bunları çözmek de bugünkü koşullarda atla deve değil.
Neşe Düzel’le konuşan Dengir Mir Fırat, Kürt sorununu çözmek için öyle anayasa değişikliklerini falan beklemeye gerek olmadığını, birkaç yasanın değişmesiyle bu sorunun büyük ölçüde rahatlayacağını söyledi.
Terörle Mücadele Kanunu’nda, Türk Ceza Yasası’nda, Siyasi Partiler Yasası’nda yapılacak değişiklikler hem siyasi iklimi yumuşatacak, hem de topluma ümit ve güven verecek.
Çözümün önünü açacak.
AKP’nin, sahip olduğu destekle bugün bunları yapması o kadar zor değil.
Ama ekonomik kriz derinleştiğinde, hoşnutsuzların sayısı arttığında, bu parti desteğini kaybetmeye başladığında, büyük sorunları çözmesi de zorlaşacak.
Ve, ne bu parti, ne de Türkiye çözümsüz kalmış bir Kürt sorununu ekonomik krizle birlikte taşıyamaz.
Ekonomik krizle Kürt sorunu birbirini besleyip büyütür.
Türkiye krize, siyasi sorunlarını çözemeden girerse, krizden çıkması da hem daha güçleşir hem de daha uzun sürer.
Çözülmesi gereken işlerin çözülmesinin tam zamanı.
Kovboy filmlerindeki o meşhur “çölden önceki son kasaba” gibi biz de “krizden önceki son duraktayız”, bütün hazırlığımızı burada yapıp krize öyle girmeliyiz.
Krize girdiğimizde bu toplumun sırtında mümkün olduğu kadar az yük olmalı ki krizin etkisi ve ağırlığı daha da artmasın.
Biz dünyanın yaşadığı krizin girdabına gireceğimiz için kriz yaşayacağız, krizi önleme imkânımız yok ama sorunları çözme imkânımız var.
Bu imkânı da çok gecikmeden kullanmalıyız.
Bu çağdışı, toplumda düşmanlığı ve güvensizliği arttıran yasalar şöyle ya da böyle mutlaka değişecek, bunu geciktirmenin, toplumu büyük zorluklara sokmanın bir anlamı yok.
Erdoğan çabucak gelsin de şu “kriz, siyaset” ilişkisini bir düşünsün.
Kendini kavi tutsun, çabuk iyileşsin, çabuk dönsün.
Unutmasın ki onu bekliyoruz.
Hem kızarak, hem severek.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.