Eğer giderken söylediklerini tekrarlayacaksa varacağımız yeri tanımlamaktan korkuyorum; bu ihtimal ile karşılaşmamayı umalım.
İlginç bir tesadüf; Gezi Parkı olaylarının başladığı günden tam bir yıl önce, 31 Mayıs 2012 tarihli yazımın birinci cümlesi şuydu: “Bu hafta başında, uzun zamandır konuşulan bir konu, benim kafamda açıklık kazandı: “12’nci cumhurbaşkanımız, Sayın Erdoğan olmayacaktır.”
Sonra şunları yazmışım:
“Sayın Erdoğan, 2014’te aday olursa başkanlığı kazanamaz. Ona seçimi CHP ve diğer partilerin yöneticilerinin topyekûn hataları kazandırabilir. Kazandığı takdirde, ülkede huzur kalmaz!
Sayın Erdoğan bu durumu değiştirebilir mi? Tabii değiştirebilir; sağlam iradesi var; diline çoğunlukla hâkim, deneyimli bir siyaset adamı. Son hafta içinde söylediklerini alt alta yazıp, soğukkanlılıkla her satırda yazılanla, kimleri niçin kaybettiğine doğru karar verebilirse esenlik yoluna girer!”
Bir yıl önce yazdığım son cümle, bir yıl geçince adeta kanıtlanmış durumda önümüze kondu: Başbakan’ın bugün için de ilk işi, son konuşmalarının her cümlesiyle halkın hangi kesimini kaybettiğinin listesini çıkarmasıdır.
Sayın Erdoğan, anayasayı değiştirebilsin veya değiştiremesin, Cumhurbaşkanlığı’na niçin aday olmak istedi? Çünkü AK Parti Tüzüğü’nde 3 dönem milletvekili olanların, ara vermeden yeniden aday olamayacakları kuralı vardı. Bu kural gereği Erdoğan, 2015 seçimi sonrasında 72 milletvekiliyle birlikte Meclis dışında kalacaktı.
Çok söyledim, bu kural demokratik değildir, bir ülke kendi ayağına böyle prangalar koyamaz, bu tuzaktan Türkiye hemen ilk fırsatta kurtulmalıdır, kurtulacaktır; doğrusu 2015 öncesinde kurtulmasıdır. Ama Erdoğan “Ben o adam değilim” diyerek tüzükteki bu maddenin kaldırılmasına karşı çıktı.
Bu kural Erdoğan’ı cumhurbaşkanı adayı olmaya, Cumhurbaşkanlığı adaylığı da anayasada başkanlık sistemi önermeye zorladı.
Bunlardan iki ay sonraki bir yazımda şunları yazmışım: “Sayın Tayyip Erdoğan’ın, son bir yıldır, başbakanlığının ilk sekiz yılından daha farklı bir tavır içine girdiğini söylemek herhalde yanlış olmaz.
Bu (halden) vazgeçer mi? Vazgeçebilir mi? Bilemem, ama hayatımda üçüncü kez, maalesef, ürpererek yazıyorum: Ülkemiz krize gidiyor!”
“Sayın Erdoğan, otoriter devlet başkanı olma hevesini bırakabilecek mi? Bu heves Türkiye’yi çözümü zor ve vakit kaybettirici bir krize sürükleyecektir. Erdoğan’ın iki yıl önceleri telaffuz ettiği, (Öyle bir adam gelmiş desinler, ...) yolunda; başkanlık ve güçlü başkanlık arayışına girmeden yürümesini dileyelim.”
Bugün, bir yıl öncekinden çok farklı görünen olaylarla karşılaşmış olabiliriz; ancak Başbakan’ın gerçekleri görüp halkıyla paylaşma görevi değişmedi.
Bence ülkemizin ve Sayın Erdoğan’ın huzura kavuşması için sırayla şunlar yapılmalıdır:
Başbakan dönüşte uçaktan iner inmez, “Gezi Parkı Olayları” diye adlandırılan eylemleri, Fas gezisi öncesinden farklı yorumladığını ve başkan adaylığından vazgeçtiğini kısaca açıklamalıdır. Mutlaka döner dönmez söylenmesi gerektiği için hemen söylenmeli, hükümet ve parti karar organlarında görüşülerek AK Parti’nin siyasal kararı haline dönüşebilmesi için de kısa olmalıdır.
Sayın Erdoğan böyle bir özeleştiri döneminden geçmiş midir? Bu aşamayı geçebilmiş ise kendisine ve bütün yurttaşlarına geçmiş olsun. Böylece Türkiye, salıncaktan düştüğünü unutup biraz önceki oyununa dönen çocuk gibi, önceki günlerine, kalkınma sevinci yaşayan günlerine dönecektir.
Yok eğer giderken söylediklerini tekrarlayacaksa, hepimiz ne kadar üzülsek, çırpınsak yetmez; her yol aynı yere varacaktır! Bildiklerimle tahmin edebildiğim gideceğimiz yeri okuyucularıma tanımlamaktan korkuyorum.
Umarım bu ihtimal ile karşılaşmayız! Bütün dualarınızda benim isteğimi dile getirin, sevaptır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.