• BIST 9827.23
  • Altın 2954.659
  • Dolar 34.7445
  • Euro 36.5021
  • İstanbul 10 °C
  • Diyarbakır 4 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 12 °C
  • Berlin 7 °C

Emre Taner ne dedi?

Ömer Faruk Gergerlioğlu

Eski MİT Müsteşarı Emre Taner eski ve çok önemli bir bürokrat olarak çok önemli şeyler söyledi. Bu kargaşa içinde sözlerinin yeterince değerlendirilmeden unutulmasına gönlüm, gönlümüz razı gelmez. 15 Temmuz darbesini araştırma komisyonunda söylediklerini ayrıntılı tahlil etmeye çalışalım.

Emre Taner "Kürtlere karşı olmadığını," kanın durması için devreye girdiğini söylüyor. Şu ana kadar bilmediğimiz önemli bir konunun altını çiziyor. 2006 yılında Öcalan ile görüşmeye başladığı bilinen Taner bu inisiyatifi almayı devletin başına kendisinin teklif ettiğini söylüyor. Yani devlet büyüklerinin inisiyatifiyle değil, kendi teşvikiyle olmuş. "Açıkça ifade ediyorum: Biz Oslo sürecine yabancılar Kürt meselesini oyuncak yapmasın diye girdik. Şöyle bir baktık, ne kadar yabancı servis varsa hepsi PKK’yla iç içe istedikleri gibi konuyu alıyorlar, veriyorlar, zavallı Türkiye kenardan seyrediyor. “Olmaz.” dedim dönemin Başbakanlarına ve diğerlerine, devreye girmemiz lazım, müdahale etmemiz lazım, biz baş başa kalmalıyız bu grupla, problemi kendimiz çözmeliyiz, başkalarına bırakmayalım."  Bir bürokrat olarak Türkiye'nin bu en büyük ve eski sorununu devletin sürüncemede bırakmadan, inisiyatif alarak çözmesi gerektiğini belirtmiş, iyi yapmış. Devlet aklı bunu niye kendisi düşünmez de birisi hatırlatır?Tabii ilk önce o aklın yara olduğunu görmesi ve bunun kendi politikaları sonucu oluştuğunu bilmesi gerekir. Bir sağlıkçı olarak kendi açımdan anlatayım. Vücutta yara varsa bunu açıkta bırakmamak, tedavi etmek gerekir. Yara tedavi edilmezse derinleşen, mikrop kapan, iyileşmeyen (iyileşse de iz bırakan) bir hale gelir. İşte bundan sonrasında ne olacağını yine Emre Taner anlatıyor. "Onların niyeti başkaydı, uluslararası bir konferansa götürmek istiyorlardı konuyu, çok taraflı, çok yanlı bir konferansa götürmek, Kürt meselesini orada hallettirmek istiyorlardı, tabii ki aleyhimize." Bunu görünce Oslo organizasyonunun yapıldığını ifade ediyor ve "Oslo’ya bu yüzden gidildi. Oslo ihanet değildir, bunu söyleyenler yanılır. Her yerde sapına kadar konuşurum bunu, sonuna kadar konuşurum. Oslo ihanet değildir; Oslo, bir kanın durdurulması için yapılmış bir hadisedir. Gizli servisler mayınlı bölgeye girer, mayını temizler, arkadan siyaset girer, gizli servisler bunun için kurulur.  (T B M M Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : FETÖ Tarih :09/11/2016) Oslo için halen Taner'in kimi ulusalcı kesimlerde itham edildiğini biliriz.

Emre Taner çok daha önceden konuşmalıydı. Yıllarca büyük uğraş verdiği ve ikame etmeye çalıştığı bir süreç, sorumsuzca baltalandı ve yıkıldı. Sürecin kurulmasında devlet mekanizmasını harekete geçiren kişi olarak "keşke müdahil olabilseydi" diyor insan. Ancak bu baldıran zehiri içmeyi sözle değil fiille göze alma işidir. Kendisine yönelik ithamlara "gazete manşetlerinde hıyanet içerisinde kaldılar, onu yaptılar, bunu yaptılar diye… Ne bir protokol vardır, ne bir anlaşma vardır, ne bir sözleşme vardır, sadece güven artırıcı önemler üzerinde bir tartışma zemini yaratmaya çalışılmıştır, hadise budur. Bunlar konuşulmadı, anlatılmadı. Bunları ben çıkıp bir gün televizyonda söyleyecektim, bugün nasip oldu." diyerek cevap veriyor Taner. Keşke zamanında bir televizyon çağırıp bunları Taner'e sorsaydı da büyük emeklerle kurulan bu süreç kolayca yıkılmasaydı.

Peki nasıl oldu da yıkıldı süreç. Bunun cevabını da gizli görüşmeleri yıllarca yürütmüş birisi olarak cevaplıyor. "Çözüm süreci iç ve dış bazı mihraklar tarafından yürümesin diye istendi. Yabancılar çözüm süreci olduğu takdirde Türkiye'nin bölgesinde bu problemi halletmiş, kanatlanmış bir ülke olmasını istemediler. Örgütün içinde bazı kadrolar çözüm sürecinden ürktü, ben bunları yüz yüze görüştüm bu adamlarla, çok açık ifade ediyorum. Sebep şuydu: 500’ün üzerinde bir yönetici kadro “Biz ne olacağız? Çözüm sürecinden sonra biz Türkiye’ye dönersek tutuklanacağız. Ne yapacağız?” Gidin Norveç’te oturun, gidin İsveç’te oturun. Hangi parayla, hangi pulla, hangi fonlarla? Büyük tereddütler vardı, o gün dağa çıkanlar bugün 55 yaşında. 60 yaşına gelmiş adamlar var. Dağda emeklilik yok, dağda ölüm var bunu biliyorlar, yanaşmak istediler fakat yapamadılar, olmadı çünkü önlerine doğru düzgün bir yol haritası koyamadık. Çözüm süreci belli bir yere geldi, Habur’da tıkandı. Habur ihanet değildir." Taner burada bir bürokrat olarak çok önemli bir gerçeği itiraf ediyor: "Çünkü önlerine doğru düzgün bir yol haritası koyamadık." Bu ifade, algı operasyonlarıyla sadece tek tarafın yıkmasıyla gerçekleştiği öne sürülen çözüm sürecinin bitişinin aslında devlet tarafından barış zamanında ne yapacağını bilmeyen PKK'lıların önüne somut, düzgün bir yol haritası konulamadığından olduğunu iddia ediyor.

MHP milletvekili Mehmet Erdoğan'ın "Silahlar bırakılmadan bu görüşme nasıl yürüyebilirdi ki?" sorusuna yıllardır bu görüşmelerin içinde olan bir bürokratın (politikacı değil) vereceği cevabı veriyor. "İşte, silahların bırakılmasına çalışıyorduk, bütün mesele buydu, bunun altyapısı sağlanıyordu. Evvela eylemler bırakılacak, ondan sonra silahlar bırakılacak, ondan sonra bu kadrolar olduğu gibi Türkiye dışına çıkacak, daha sonra da bunların rehabilitesi için bir uluslararası program uygulanacak, çözüm süreci budur." Dünya çapındaki tüm çatışma çözümlerine baktığınızda görüşmeler bitip uzlaşma sağlanana kadar silahların bırakılmadığını, anlaşma sağlandığında bunun ilk önce sembolik ve törenlerle sonrada gerçekten olduğunu biliyoruz. Taner'in bu gerçeği bildiğini ve çatışmalar devam ederken uzun süre yapılan gizli görüşmelerin mimarı olduğunu biliyoruz. En az 100 yıllık bir sorunun yetersiz görüşmeler, konjonktürel bölge hesapları, lider çekişmeleri yüzünden bitirildiğini biliyoruz.

Pekiyi çözüm? Bunu CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu soruyor. "Yani bugün için ne öneriyorsunuz?" Emre Taner "Şimdi, bugün için öyle bir noktaya gelindi ki “Hadi gelin, oturun, konuşalım” diyecek noktada değilsiniz. Bir ortak akla ihtiyaç var. İnsanlar ölüyor. Şimdi burada ölüler sadece şehitler olarak alınıyor. Değil. Dağda da ölenler var." Taner bir eski bürokrat olarak her iki taraftan ölen insanlara taraf gözüyle değil, insan gözüyle bakıyor. Şahsımın bu söylemi ifade ettiği için nasıl lince uğratıldığını hatırlıyor ve acı acı gülüyorum, bunu iyi ki bir bürokrat söylüyor, belki birilerinin gözü açılır, akleder. "Çok miktarda insan ölüyor, bunlar korkunç yaralar var şu anda. Her ölünün ailesinden 4 kişi ertesi gün dağa çıkıyor. Sayın İlker Paşam bunu söyledi. Dağa çıkışları niye engelleyemiyorsunuz? Bu ölümler devam ettiği sürece dağa çıkışları engelleyemezsiniz. Ailesinden 10, 15 adam ölmüş, 20’si de dağda. Çocuklarının adını bilmeyen insanlar var." diyor Taner , hamaset söylemcilerinin tersine acı gerçekleri açık açık söyleyerek. İnsanların karşılıklı ölümleriyle sonuç alınamayacağını işin içinde yıllarca olmuş bir insan olarak çok iyi biliyor ve vurguluyor. "Dağa çıkışları niye engelleyemiyorsunuz?" sorusunun, sorunu derinlemesine bilmeyen soğuk bir devlet sorusu olduğunun altını ne de güzel çiziyor. " Bu ölümler devam ettiği sürece dağa çıkışları engelleyemezsiniz." Çözümün ancak insani dokunuşlarla, sorunu çözme niyeti olacağını daha nasıl ifade edilsin!..

Taner'in üstü kapalı gündelik siyasete de bir eleştirisi var. "Şimdi böyle olunca bir defa ortak bir aklın, siyaset aklının devreye girmesi lazım, bu, HDP olabilirdi, o kadarını ifade etmek istiyorum. Yani siyasi bir akıl olarak oraya birinin…" ve devam etmiyor ama ne demek istediği anlaşılıyor.  Evet, çözüm. Taner "ortak bir akıl"dan "siyaset aklı" ndan bahsediyor. Bu hengamede pek hatırlanmayacaksa da bizbu ifadeye dikkat etmeden geçemiyoruz. HDP'li vekillerin başkanlarıyla birlikte tutuklandığı şu günkü hale içeriden ciddi bir eleştiridir Taner'in sözleri. Siyasetin, çözümün önünün tıkanmasının hiçbir faydasının olmadığını vurguluyor.

Taner'e devlet ve toplum aklı soruları da soruluyor: "Ben ayrı bir devlet kuracağım.” diyorsa, bununla herhâlde başka türlü de mücadele edilmez diye düşünüyorum" diye gelen yaygın bir soruya "Bu problemin bir sosyal problem olduğunu da görmek mecburiyetindeyiz. Ben bunları söylediğim için KCK kurucusu oldum. Sadece terör değildir olay. Terör bir vasıtadır, arkasında siyasi amaçlar vardır" diyerek meselenin yapay, düşmanlaştırıcı, sorunu körükleyici bir dille değil sosyal problem olduğunu görmekle olacağını söylüyor. Bir MİT Müsteşarı bile "KCK kurucusu" diye suçlanmışsa şimdi "barış" diyenlerin daha nelerle suçlanabileceğini düşünüyoruz.  "Bölgemizde, coğrafyamızda hudutlar 1930’lu yıllarda İngilizler tarafından veya ona benzer ülkeler tarafından cetvelle çizilmiştir, malum. Şimdi o hudutlar kendi doğal sınırlarını çizmeye çalışıyor. Yugoslavya dağıldı, 7 tane devlet doğdu. Karadağ 2,5 milyon bile değil, devlet, Makedonya devlet. Adam diyor ki: “30 milyonum, benim devletim niye yok?” Şimdi bu sorunun cevabını vermek durumundasınız, bazı şeylerin cevabını vermek durumundasınız. Olay sosyaldir." Taner uluslaşma gerçeğinin  göz ardı edilerek getirilecek çözümlerin çözüm olmadığını, Yugoslavya örneği üzerinden anlatıyor. Ucuz,eskimiş ve yanlış uygulanmış üst kimlik reçeteleriyle çözümün olamayacağını belirtiyor.

Emre Taner sonunda çok önemli ve çözülmek istenmeyen bir gerçeğin altını çiziyor, ana dil. "Biz o dönemde bir proje ürettik. Laf lafı açıyor. Kürt kadınına ulaşamadığınız sürece bu problemi çözemezsiniz. Ana dil. Oradan geliyor. Sanayiye gittik, iş adamlarına gittik, “Okul açalım, Kürt kadınına ulaşalım, mutlaka ulaşalım, okumaları lazım.” Hayır, yapamadık, beceremedik, çözemezsiniz. Meselenin sosyal kısmını görmeden bu konu silahla pek zor çözülür." (T B M M Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : FETÖ Tarih :09/11/2016 Saat :11.00 Kayıt: Araştırma Stenograf : Arif Uzman , Sayfa: 158 ) Taner ana dilde eğitimin tartışılamadığı bugünümüzde ana dilin önemini hatırlattığını , başarılı olamadığını silahla çözümün olamayacağını, anlamak isteyene anlatıyor. 

Mesele çözmekse şeytanlaştırılan sivil toplum kuruluşlarını, çilekeş barış aktivistlerini, insan hakları savunucularını da dinlemeyin (!), işte yanı başınızda sorunları bilen, Öcalan'la yıllarca birebir konuşan, çözümün nasıl olacağını TBMM çatısı altında anlattığına sevinen bir eski MİT müsteşarı var, çözüm zor değil, daha da kötüleşmeden yanaşılabilecek bir kıyı halen ufukta görülüyor.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89