Birçok dostumuzun da aralarında bulunduğu bir yazarlar grubunun bir görüşü, daha doğrusu olayları değerlendirme konusunda bir yaklaşımı var.
“Biz” diyorlar, “devletle mücadele eden bir örgütü eleştirmeyiz, devleti eleştiririz”.
İtiraf edeyim ki bu görüşü tam anlamıyorum.
Gazete yazarları hangi amaçla eleştirir?
Eleştiri, bir “kötüleme, karalama” yöntemi midir yazarlar için yoksa gördükleri bir hatanın düzeltilmesini istemek midir?
“Eleştirilecek ve eleştirilmeyecek kuruluşlar” diye kategorilere ayırmaya başlarsak, bu, “eleştirinin dürüstlüğünü ve objektifliğini” yaralamaz mı?
“Sadece şunları eleştiririm” dediğinizde ve bazılarını “asla” eleştirmeyeceğinizi söylediğinizde, eleştirdikleriniz sizin dürüstlüğünüze inanır mı?
Eğer eleştiriyi bir “kötüleme, karalama, zor duruma düşürme” aracı olarak görüyor ve kullanıyorsanız, bu, sizin iyi niyetinizi kuşkulu hale getirir, yok eğer eleştiriyi bir “uyarı, yardım, aklının erdiğince yol gösterme” olarak görüyorsanız, o zaman da “ben sadece devlete yardım eder, ona yol gösterir, önerilerde bulunurum” demek de fazla devletçi bir tutum olur.
Nereden bakarsanız bakın, “ben sadece devleti eleştiririm” tavrı entelektüel bir tutarlılık taşımaz.
“Ben devleti asla eleştirmem” ile “ben devletten başkasını asla eleştirmem” anlayışları arasında dürüstlük açısından hiçbir fark yoktur bence.
İki tavırda da eleştiriyi bir “kötüleme” aracı olarak kullanıyorsun demektir, iki tavırda da bazı düşüncelerini saklıyorsun demektir.
Eleştiriyi gerçek amacından koparmak da, düşüncelerinin bir kısmını söylemeyip saklamak da, en azından benim için, yakışıksız bir davranıştır.
Dürüst olan tavır, kendi görüşlerini, amaçlarını açıkça belirtip, kendi ölçülerini açıkça ortaya koyup, bu ölçülere göre eleştirilerini yazmaktır.
Ben, Kürtlerin haklarının sonuna kadar kabul edilmesini istiyorum, anadilde eğitim, iki dillilik, seçim barajının düşürülmesi, isteyen herkesin ayrılıkçılığı siyasi platformda savunma hakkı yasalarla güvence altına alınmalı diyorum.
Bu aşamada bunların “silahla” değil ancak siyasetle ele geçirileceğine inanıyorum.
Silahların susmasından, ölümlerin durmasından, siyaset yolunun sonuna kadar açık tutulmasından yanayım.
Kürtler için de, Türkler için de, Türkiye için de en doğru ölçülerin bunlar olduğunu düşünüyorum.
Bu yoldan sapılmasının büyük hatalara ve felaketlere yol açacağı görüşündeyim.
Onun için bu yoldan sapan kim olursa olsun eleştirir, ona çözümü barış içinde aramanın daha yararlı olacağını anlatmaya çalışırım.
Bu yoldan sapanın “kimliğiyle” ilgilenmem, bu yoldan “sapılmasıyla” ilgilenirim.
Böylesine karmaşık bir ortamda kimse kendi düşüncelerinin “en doğru düşünceler” olduğunu söyleyemez, söyleyebileceğimiz “ben bunun doğru olduğuna inanıyorum”dan ibarettir, dürüstlüğümüz ise “doğru” olduğuna inandığımız ölçüyü herkese uygulamakla sağlanır.
Devleti de eleştiririm, PKK’yı da eleştiririm.
“Barışın ve çözümün” yolunu hangisinin kestiğinin bir önemi yok ki, önemli olan barışın önünü açık tutabilmemiz, insanların ölümünü önleyebilmemiz, bu ülkede eşitliği, özgürlüğü sağlayabilmemiz.
Açın PKK yöneticilerinin haziran ayından bu yana yazdıklarına ve söylediklerine bakın, sadece “savaştan” söz ediyorlar, üstelik de devletle masaya oturup müzakere ettikleri sırada, çözüme yaklaşıldığında, Apo’nun ev hapsine çıkması masadayken yapıyorlar bunu.
Tamamen yanlış analizlerle, tamamen yanlış bir strateji izlediler.
Bugün, o günden daha iyi bir durumda mıyız?
Eğer hep birlikte PKK’yı uyarsak ve PKK da müzakereleri savaşa tercih etseydi bugünkünden daha kötü bir durumda mı olacaktı toplum?
Peki, PKK bugün hazirandakinden daha iyi durumda mı, efsane olmuş bir muzaffer bir örgüt olarak masadaydı, bugün muzaffer mi, efsane mi?
Çizdiği strateji başarıya mı ulaştı?
Eleştirmemenizin PKK’ya, Kürt meselesine ve Türkiye’ye nasıl bir yararı oldu?
O gün hiç koşulsuz masaya oturmuş olan devlet, bugün PKK’nın ne kadar çok hata yaptığını görmenin kibriyle yeniden masaya oturmak için koşullar öne sürüyor, demokratikleşme adına hiçbir adımı atmıyor, Kürt meselesini bahane ederek sertleşiyor.
PKK’yı eleştirmeyenler gibi “devleti de asla eleştirmeyenler” var, bunun sonucu iyi mi olacak, Türkiye bu sertlikle, bu çatışmayla daha mı hızlı yol alacak?
Bizim görevimiz doğru bildiğimizi söylemek ve bunu herkese söylemek.
Biz ne bir savaş başlatabilir, ne bir savaş bitirebiliriz, bizim bir tek gücümüz var, o da dürüst olmak.
Onu da kaybetmemek gerek bence, bir gün o dürüstlüğe herkesin ihtiyacı olacak çünkü.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.