17 Eylül 2012 tarihli Independent’ta Batı aleminin Ortadoğu uzmanı duayen gazetecilerinden Robert Fisk, tıpkı Pakistan’ın Afganistan’daki Taliban ve El Kaideciler için olduğu gibi Türkiye’nin de şimdi Suriyeli cihadistler için bir silah tedarik kanalı ve güç toplama merkezi rolünü oynamaya başladığını yazmış ve şöyle sormuştu:
“Türkiye, Ortadoğu’nun Pakistan’ı mı olacak?” Ne dersiniz, aradan geçen bir yıl zarfında Fisk’in öngörüsü gerçekleşti mi? Türkiye Suriye’nin Pakistan’ı mı oldu?
Bu soruya kötümserler “Evet” cevabını verebilirler. İyimserler de “Henüz Pakistan değiliz ama olma yolundayız”dan başka bir cevap verirlerse doğruyu söylememiş olurlar.
Hatay’dan Gaziantep’e bir yay çizerek uzanan sınır bölgesindeki Türkiye toprakları da “Ortadoğu’nun Peşaver’i” olma yolundadır. Yani devletin sınır üzerinde denetiminin bulunmadığı, yasadışı güçlerin at koşturduğu bir bölge.
Biz Pakistanlaşırken komşu Suriye’de ise iç savaş yüzünden Lübnanlaşma (etnik ve mezhepsel ayrışma), Somalileşme (kamusal düzen ve devletin çöküşü) ve Afganistanlaşma (El Kaide ve cihadist egemenliği) süreçleri iç içe geçmiş halde, birbirlerinden beslenerek derinleşiyorlar.
Suriye’de Afganistanlaşma, İdlib’den başlayarak Halep’e uzanan ve Kürt bölgesi Rojava’yla temas ettikten sonra Fırat vadisi boyunca Deir ez-Zor üzerinden Irak’ın Sünni bölgesiyle buluşan bir alanda ağırlıkla söz konusu.
Suriye’deki iç savaşın haritasını okuyabilenler şu hakikati de tespit ederler: Türkiye Pakistanlaşıyor olmasaydı, Suriye Afganistanlaşıyor olamazdı.
Meali de şu: El Kaideci An-Nusra başta olmak üzere cihadistler, Türkiye’deki bazı kaynaklardan lojistik destek almadan, Türk topraklarını ve Suriye sınırını rahatça kullanmadan, Suriye’nin Türkiye’ye komşu kuzey bölgesini Afganistan’a çeviremezlerdi.
Bu An-Nusra, Türkiye’nin Ceylanpınar’ını geri üsse dönüştürmeden, ilçenin sınır komşusu Ras Al-Ayn’da Kürtlere karşı aylarca savaşamazdı.
ABD geçen aralık ayında An-Nusra’yı terörist örgütler listesine koydu.
An-Nusra geçen nisanda El Kaide’ye ve ideolojisine olan bağlılığını açıkladı.
ABD, An-Nusra’nın Türkiye’de bulduğu destek ve hareket imkanından duyduğu rahatsızlığı Başbakan Erdoğan’ın mayıs ortasındaki Washington ziyareti sırasında Türk tarafına iletti.
Bu arada, Türkiye’nin El Kaide’ye karşı artık harekete geçmesi için müttefiki ABD’nin durumdan tehdit algılaması şart değil.
Türkiye’nin de bu El Kaide’den nihayet tehdit algıladığını öğrendik. Eylül başında İstanbul’da bir grup köşe yazarına bilgi veren üst düzeyde bir Türk bürokratı, “An-Nusra bizim için de tehdittir ve bunu bütün siyasi cenah da paylaşıyor. An-Nusra’yı Türkiye’nin herhangi bir şekilde desteklemesi söz konusu değil” demişti.
“Siyasi cenah”tan kasıt AKP ve hükümet...
Madem An-Nusra Türkiye’ye de tehdit, o halde bekliyoruz; bakalım Türkiye ne yapacak?
Devam edelim: Dışişleri Bakanı Davutoğlu 10 Eylül’de, “radikal grup” olarak nitelendirdiği Nusra ile “Türkiye’nin herhangi bir ilişkisinin söz konusu olmadığını” söyledi, ilişkisinin olduğunu söyleyenleri de “kara propaganda yapmakla” suçladı. Dikkatinizi çektiyse Türkiye An-Nusra’yı ABD gibi “terörist” olarak değil, “aşırılık yanlısı, radikal” olarak nitelendiriyor. An-Nusra’ya “terörist” dememenin, kamu düzenini korumak gibi iyiniyetli ve pragmatik bir maksattan kaynaklandığını varsaysak bile, örgütün kendisini “El-Kaide” olarak ilan etmesinden bu yana söz konusu tedbir büyük bir mana taşımıyor.
Ankara’daki öngörüler, Suriye’de krizin kısa zamanda çözümlenmemesi halinde “radikaller”in güçleneceği yolunda idi... Nitekim, kriz çözülmedi ve bu “radikaller” güçlendi. ™imdi An-Nusra’nın 7 ila 8 bin militanı var; dörtte biri uluslararası cihadist. Ankara’da, Suriye’de meşru bir otorite tesis edildiğinde An-Nusra ile baş edilmesinin zor olmayacağı düşünülüyor...
Haklılık payı olan bir görüştür. Sünni çoğunluklu meşru bir iktidar tüm Suriye’ye egemen olursa amenna... An-Nusra o zaman şimdi olduğu gibi Sünni öfkesinden beslenemez.
Ancak gelişmeler bu yönde seyretmiyor ve An-Nusra güçlendikçe güçleniyor.
Cumhurbaşkanı Gül New York’a giderken El Kaide’yi kastederek, “Türkiye ve bütün bölgeye tehdit oluşturacak bir yapılanmaya izin vermeyiz” dedi ve böylece örgütü potansiyel tehdit olarak nitelediği kayda geçen ilk Türk devlet adamı oldu.
Ancak An-Nusra’yı desteklememek yetmez; kösteklemeyerek de dolaylı yoldan desteklemiş olursunuz. Dolayısıyla artık icraat zamanıdır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.