AKP, Türkiye tarihinin en önemli mücadelelerinden birini verip orduyu siyasetin dışına itti.
Hem kendisi, hem de demokrasi için büyük bir zafer kazandı.
Ve durdu.
Gerçek ve tam bir demokrasiye giden yolun üstündeki kayayı kaldırıp yolu açtı ve artık son sürat gitmesi beklenirken birden bire olduğu yere çöktü.
Galiba bu partinin yöneticilerinin de, tabanının da aklındaki asıl büyük “amaç” bu kadardı, iktidarı askerden almak.
“Askerî vesayeti”, onlar AKP’nin iktidarlaşmasının önündeki engel olarak görüyorlardı anlaşılan, demokrasinin önündeki engel olarak değil.
Herhalde bu yüzden onlar için “görev” tamamlandı.
Bundan sonrasını kendi istekleri ve güçleriyle gitmeyecekmiş gibi gözüküyorlar.
Durdukları yerden memnunlar.
Askerî tehdidin bulunmadığı, demokrasisi eksik bir ülkede “iktidar” olmanın verdiği büyük güç, galiba onlara “bu noktadan daha iyisi olmaz” dedirtiyor.
Sağlam bir ekonomi, halkın büyük desteğiyle “güçlü adam” olmanın haram meyvesini ısırmış ve aldığı hazdan mest olmuş bir başbakan, hiç kimsenin, hiçbir biçimde zorlamadığı sonsuz bir iktidar.
Daha ne olsun?
Hazreti Âdem de cennette elmayı ısırdığında böyle düşünmüş olmalı, “daha ne olsun ki”, bunu düşündükten hemen sonra kendini dünyada bulduğunu biz kitaplardan okuduk.
“Eksik demokraside tam iktidar” da çok lezzetli, çok lezzetli olduğu kadar da tehlikeli ve yasak bir meyvedir.
Hazreti Âdem’e cennet nasıl o “haram meyveye” dokunmamak koşuluyla verildiyse, AKP’ye de o “tam iktidar” onun hazzıyla sarhoşlaşmaması ve demokrasinin yolunu açması koşuluyla verildi.
O “haram meyvenin” tadını çıkarmaya kalktığında, başta ekonomi olmak üzere her şeyin altüst olduğunu, o sağlam iktidarın sallandığını görür.
AKP hükümeti, içte ve dışta büyük desteğini Müslümanlıkla demokrasi arasında kuvvetli bir bağ kurmasına, Cumhuriyet boyunca aşağılanmış halkın dinî hassasiyetlerini saygıyla sahiplenip, bu halkı demokrasiye ve huzurlu bir konuma taşıma vaadine borçlu.
Bu “sihirli formülden” demokrasiyi çıkarttığınızda geriye sadece “dindarlık” ve ezilmiş halkın öfkesini sömürerek pekiştirilmiş bir iktidar kalır.
O zaman “demokrasi ve insan hakları” çerçevesinde kurduğunuz Gazze, Suriye, Libya politikalarını dünyaya açıklayamazsınız.
İsrail kadar şiddet düşkünü, Esad kadar despot olursunuz.
İçerde ise demokrasiden uzaklaşmak, başta ordu olmak üzere “demokrasi dışı bir yönetimde” her zaman siyasi iktidara rakip olan “eski devlet” güçlerine büyük bir rekabet alanı açar.
Yarattığınız baskı, önce Kürtlerde daha sonra da toplumun diğer kesimlerinde huzursuzluğa, kuşkuya, güvensizliğe neden olur.
Şiddet, kendine akacağı geniş bir mecra bulur.
“Ben şiddeti şiddetle ezerim, demokrasiyle çözmeye gerek yok” dediğinizde, o “şiddeti” uygulayacak olanlara, bu ülkenin silahlı güçlerine bağımlılığınız artar.
Bir bakarsınız ki Kıbrıs konusunda, on yıl öncesinin “darbeci” orgenerallerinin tezlerini tekrarlamaya başlamışsınız.
İktidar, gittikçe hastalıklı bir hale gelmeye başlayan “özgüvenini”, muhalefetin zayıflığına ve “büyük bir savaş çıkartacağım” derken durduk yerde kendini ezdiren PKK’nın akılsızca hamlelerine borçlu.
Çok haklı ve meşru taleplere sahip Kürt siyasetinin kendini PKK yönetiminin şaşkın politikalarına tutsak etmesi, Kürt halkının değil PKK’nın savunucusu haline gelmesi, Kürt halkının haklarını geriye itmesi, bu hareketi her gün biraz daha gerçek muhalefet olmaktan uzaklaştırıyor.
Büyük bir potansiyele ve gerçek bir hayatiyete sahip Kürt hareketi, kendi içine kaçarak büzüşüyor, AKP’ye sonsuz bir iktidar alanı bağışlıyor.
AKP ise bu büyük alanı ve gücü, ülkeyi demokrasiye götürmek için değil, durduğu yerde mümkün olduğunca uzun durabilmek için kullanıyor.
Başbakan’dan sadece “ezeriz, çizeriz” laflarını duyuyoruz ama Kürtlerin talepleriyle ilgili tek kelime etmiyor, Almanya’daki Türklerin anadillerine sahip çıkıyor ama kendi ülkesinin Kürt vatandaşlarının anadil hakkına sahip çıkmıyor.
Böylesine bir rekabetsizlik, olağanüstü bir böbürlenmeye neden oluyor ama aynı zamanda korkunç da bir atalet yaratıyor, Van’daki depremden sonra insanlar bu ataletten dolayı ölüyor.
İktidar, toplumun devleti denetleyeceği, bütün vatandaşlarının eşit olduğu, siyaset yolunun açık tutulduğu, her türlü fikrin ifade edildiği bir ülke kuramazsa, sonunda bu halk huzuru ve güveni kaybeder, güvensizlik ekonominin de temellerini çatlatır.
AKP, çok başarılı bir geçmişe ve tarihin en büyük fırsatlarından birine sahip.
“Eksik demokraside tam iktidar” formülünden “tam demokraside tam iktidar” formülüne geçebilirse, hem kendi iktidarını sağlamlaştırır, hem de ülkeyi daha hızlı kalkındırır.
Ama korkarım ısırdığı “yasak meyvenin” hazzından kurtulamıyor.
Bu günahta ısrar ederse cennetten kovulması da kaçınılmazdır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.