Bu haftanın gündemi kaçınılmaz bir şekilde “Taraf depremi”yle sarsıldı. Ben elimde eldivenler, yeni taşındığımız eve yerleşmeye uğraşırken, akşam vakti aldığım bir telefonla haberdar oldum bu depremden. Telefondaki ses korku ve panik içinde “Hidayet, Taraf kapanıyormuş, ne oluyor” diye soruyordu. Şaşırdım, galiba ben de panikledim. Hiçbir şeyden haberim olmadığını, bir şey öğrendiğimde onu arayacağımı söyleyerek kapattım telefonu. O gün aradığım insanlarla görüşemedim, ya çok meşguldüler, ya da onlar da benim gibi şaşkındılar ve ne yapacaklarını, çalan telefonlara ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Daha sonra internet ortamında yer alan haberler vasıtasıyla biraz bilgi sahibi olmaya başladım, sonra da Markar Esayan ve Yasemin Çongar’la görüştüm. Özellikle bu istifalara sebep olan şeyin bir baskı ya da bir saygısızlık olup olmadığını öğrenmek istiyordum ki, ikisinden aldığım cevap da böyle bir durumun sözkonusu olmadığı yönündeydi. Yani yazarlar olarak tavır koymamız gereken bir durumla karşı karşıya değildik, öyle anlaşılıyordu. O zaman derin bir nefes aldım, gerçekten. Çünkü Taraf’sız bir Türkiye tasavvuru beni müthiş ürkütmüş, büyük bir kayıp olarak görünmüştü gözüme... Hiç olmazsa kalanlarla devam edilecek olması beni müthiş rahatlattı. Evet, Ahmet Altansız, Yasemin Çongarsız, Neşe Düzelsiz ve Murat Belgesiz bir Taraf alıştığımız Taraf’a göre “eksik” bir Taraf olacaktı ama olsun, eksik de olsa Taraf’ın devam etmesi bana bir müjde gibi geldi. Gidenlere emekleri için gönül dolusu teşekkürlerimizi sunarken, kalanlar olarak yolumuza eskisi gibi, hatta eskisinden daha gayretli ve azimli bir biçimde devam edeceğiz inşallah!
Medyadaki Taraf depremi öyle ilginç şeyleri açığa çıkardı ki, şaşırmadan edemedik. Şu “misyonun tamamlanması” meselesinden tutun da, koca bir gazeteyi tek bir kişiyle özdeşleştirmeye varıncaya kadar, komplocu/ arkaik/ ata kültüne tapınma refleksleri içeren pek çok yorum yapıldı geride bıraktığımız birkaç günde. Misyon konusunda gerekli cevapları aldı bu iddia sahipleri, ancak gazetenin özellikle Ahmet Altan ile özdeşleştirilerek, ona saygı gösteriliyormuş havasında yapılan güzellemeler içinde değersizleştirilmesi yeterince karşılık görmedi bana göre. Bence bu tavır önemli ve üzerinde daha fazla durulması gerekir. Hazır buna değinmişken, burada istifa süreciyle ilgili bir eleştirimi dile getirmek istiyorum:
Öncelikle Ahmet Altan’ın ve Yasemin Çongar’ın yani gazetenin yönetiminde en tepede bulunan iki kişinin gidişini, biz gazete yazarlarının bile başkalarından öğrenmesi, doğrusu bir şeylerin yanlış yapıldığı duygusu uyandırdı bende. Bu gazetenin sayfaları ve köşeleri bunca demokratikleşme, katılımcılık ve şeffaflık mücadelesine sahne olmuşken, yönetimle yazarlar arasında böylesine “hayati bir karar” konusunda, istişare ya da bilgilendirme türü bir iletişime gerek görülmemiş olması, beni cidden hayrete düşürdü. Bu tavrın çok geçerli sebepleri, mazeretleri olabilir, ama bu mazeretler içine düştüğümüz durumu değiştirmiyor. Başka gazetelerde böyle şeyler olabilir ama Taraf’ta olmamalıydı bu. İstifa sonrasında bile biz yazarlara yapılmış bir açıklama yok, hepimiz “anladığımız kadarıyla...” diye başlayan cümlelerle yazıyoruz yazılarımızı, böyle bir duruma düşmek de hiç hoş değil. Yeni yönetimden bu konularda hassasiyet ve paylaşım beklediğimizi hatırlatmak istiyorum bu vesileyle. Artık “eksik” de olsa, Taraf gibi dostu da düşmanı kadar çok olan bir gazete, hem “demokratikleşme” hem de “emeğe saygı” mücadelesini kendisi de örnek olarak sürdürecektir umudundayım.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.