• BIST 9183.61
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 3 °C

'Eksen kayması' tartışmasında, ayrıştıran-birleştiren unsur: Kürdistan

Sinan Çiftyürek

“Eksen kayması” tartışmasında, ayrıştıran-birleştiren temel unsur: Kürdistan

Erdoğan başkanlığındaki Türk heyetinin Rusya ziyareti üzerinden günler geçti ancak halen birden fazla nedenle mesele güncelliğini koruyor, uzun süre de koruyacak. Tartışmanın temelinde esas şu faktörler yatmaktadır:

15 Temmuz 2016 Darbe girişimine ilişkin ABD liderliğindeki Batının aldığı tutum nedeniyle Türkiye, NATO (Batı) ittifakıyla yollarını ayırır mı, dolaysıyla Rusya liderliğindeki Şanghay İşbirliği Örgütü’yle (ŞİÖ) ittifaka yönelir mi? Batı karşısında Rusya-İran-Türkiye yakınlaşması kalıcı ittifaka döner mi, dönerse genelde Avrasya üzerinde süren egemenlik savaşını, özelde Ortadoğu ve Kürdistan’ı nasıl etkiler? Dolaysıyla Türk- Rus ilişkilerindeki iyileşme uçak krizi öncesine dönme ile mi sınırlı olacak yoksa stratejik ittifaka mı dönüştürülecek? Erdoğan ve Türk heyetinin Rusya ziyareti, bütün bu sorular üzerindeki tartışmayı alevlendirdi.

I- Türkiye’nin eksen değiştirmesi imkansız değil ama çok zor

“Erdoğan, AKP iktidarındaki Türkiye, NATO’dan dolaysıyla AB’den tümüyle ayrılır mı? Yönünü Avrasya’ya yani Şanghay ittifakına döner mi? Böylece 150 yıllık ‘batılılaşma’ hedefinden vazgeçip eksen değiştirir mi? Çok zor ama dilerim Erdoğan ve ekibi böyle bir adım atar” demiştim. (Darbe Girişimi, Musul Operasyonu, Rojava İlişkisi ve ABD başlıklı yazımdan)

Bunun aksine, “Ankara-Washington gerilimine paralel olarak Türkiye, Atlantik ekseninden Avrasyacı eksene yani Rusya’ya kayıyor” ya da “dış politikada Rusya öne çıktı”, “Erdoğan ya Avrasya’ya döner ya ölüm seçeneği ile yüz yüze kalır” benzeri görüşler dile getiren yazar ve siyasetçiler de az değil. “Türkiye NATO’dan kopuyor” iddialarına, Türk Dışişleri Bakanının “İncirlik’i Rusya’ya da açabiliriz” beyanını da ekleyelim. Yine de Türkiye’nin Batı’dan (NATO’dan) kopuşu görünür gelecekte zor, daha ilerisi ise belirsiz.

Çünkü:

*Eksen kayması yaşanacak diyenler, Türk büyük sermayesinin Batı ile entegrasyonunu ve de rolünü unutuyorlar. Eğer hükümetler sermayenin iktidarı, devletler ise sermayenin bekçisiyse ve devlet yönelimde az çok büyük sermayenin de ağırlığı olacaksa, Erdoğan Batı’dan kopuşa yönelse bile sermaye bu yönelişe karşı çıkar çünkü Türkiye’nin ekonomisi büyük oranda AB ile entegre olmuş durumda.

*Tekrar vurgulayayım; TSK’nin resmiyetin ötesinde Pentagon ile derin bağları ve on yıllardır Türk güvenlik sisteminin NATO savunma sistemi çerçevesinde şekillenmiş olması eksen değiştirmenin önemli bir diğer bariyeridir, haydi deyince de aşılamaz.

*Doğu despotizmin baş aktörü Putin ile Doğu despotizmin İslami versiyonu Erdoğan’ın görüşmesi Batıyı ürkütüyor ancak tarihi Moskof düşmanlığının ilişkiler üzerindeki etkisini de unutmayalım. Osmanlı-Rus tarihi, yaşanmış savaşlar tarihidir. “Moskof düşmanlığı”nın tarihi arka planı her daim Türk-Rus ilişkilerini gölgelemiştir. Ayrıca Orta Asya Türkleri, Karadeniz, Kırım, Kafkasya gibi güncelliğini koruyan ve ABD’nin kaşıyabileceği kriz noktalarını da unutmayalım. Demek ki Türkiye’nin Rusya ile karşı karşıya geleceği kriz alanları ABD ile olduğundan çok daha fazla ve köklüdür. 

*Ülkeleri üye yapmak için kapı kapı dolaşan NATO’nun aksine genişlemede temkinli davranan her başvuranı üye yapmayan bir ŞİÖ var. Çok önce başvurdukları halde ancak “bu yıl Hindistan ve Pakistan konusunda sadece ilke kararı çıkar”tan, yıllar önce başvurduğu halde İran kapıda bekleten Putin, Türkiye’yi onca kriz noktasıyla Şanghay’a taşımayacaktır.

*Türk devletinin eksen değiştirip değiştirmemesinde temel belirleyici faktör yine Kürdistan olacak. Çünkü Kürdistan meselesi, Türk devletinin bölgesel ve küresel duruşunu belirlemede yerine göre ayrıştırıcı yerine göre birleştirici işlev üslendi, üstleniyor. Ne demek istiyorum?

Kürdistan meselesi bir yandan, Türk devleti “bölünme korkusu” algıladığında, NATO ve AB’de birliğini aramak gibi Batı ile ilişkilerde birleştirici işlev üstlenir. Yani bölünme korkusu Türkiye’yi daha çok NATO ve Batı ile ittifakı pekiştirmeye iter. Özellikle darbe girişimi öncesi yapılan araştırmalar Türkiye halkında, Irak ve Suriye’de yaşananlardan hareketle , “ülkenin birliğini” daha fazla NATO ve Batı’da arama eğilimi ezici çoğunluktaydı.

Diğer yandan, ABD’nin Avrasya’da özelde de Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde yeni sınır-statüko dolaysıyıla yeni devletlerin kurulmasını içeren 40 yıllık stratejisinden algıladığı “bölünme tehdidi” üzerinden ise aynı Kürdistan meselesi bu kez Türkiye’yi Batı’dan ayrıştırıcı işlev üstlenebilir. Halihazırda yaşanan sorunlara rağmen Türkiye’nin bölünmez birliğini NATO kanatları altında görmesi belirleyicidir. Kürt meselesi, Türkiye’yi şimdilik Batı’ya yaklaştırıyor çünkü Türkiye halen “NATO’dan koparsam esas o zaman bölünürüm” korkusunu taşıyor ama yarın bu durum tersine dönebilir. Yine de Türkiye’nin eksen değiştirmesi zor olup görünür gelecekte gerçekleşmeyeceğini belirtelim. Tersinden de ABD şu aşamada Türkiye ile ilişkileri koparmayı göze almaz, alamaz. O halde mesele nedir?

Erdoğan, ABD’ye “bak giderim ha” kartıyla şantaj yaparak en azından ilişkileri düzeltmeye zorluyor ki etkili de oluyor zira ABD üst düzey yetkilileri peş peşe Türkiye’ye gönül almak için gelmeye başladılar. Putin de, Erdoğan’ın ABD’den kopmak bir yana ilişkileri düzeltmeyi amaçladığını biliyor ve ona göre davranıyor. ABD’ye “bak görüyorsun en sadık müttefikin kapımı çalıyor ne haber” diye mesaj verirken, Petersburg görüşmesini Avrasya egemenlik savaşında stratejik hamle olarak da değerlendirmek istiyor. 

ABD de, Erdoğan’ın aslında Batı’dan kopmak istemediğinin fakat şantaj siyaseti izleyerek kimi tavizler kopartmak istediğinin farkında. Yoksa Türkiye, ŞİÖ’ye yönelerek eksen değiştirmesi bir yana Kafkasya ve Suriye’de işbirliğine yönelmesi, İncirlik’i Rus uçaklarına açması durumunda bile ABD, bu yönelimleri dinamitleyecek Kırım/Ukrayna, Güney Kafkasya ve hatta İncirlik zaten "eski Ermeni malı " gibi birden fazla kartı açabilir.

II-Taraflar ilişkileri kriz öncesi seviyeye çıkarma peşindeler

Gürcistan ve Ukrayna meseleleri nedeniyle Batı’nın yaptırım kararlarından bunalan Rusya, “önce ekonomik ilişkileri iyileştirelim” diyor ve enerji alanında atılacak adımlar başta olmak üzere ekonomiyi öne çıkarıyor ki bu Türkiye’nin de işine geliyor. Türkiye, zaten Rus uçağını düşürmenin yarattığı krizi, ekonomik, siyasi ve Suriye ile Kürdistan meselesi nedeniyle de askeri olarak taşıyamıyordu. Türk hükümeti, Rus uçağını düşürmekle boyundan büyük iş yaptı ve bu eylemin sonuçlarının altında kaldı, adeta ezilip bunaldı. Sonuç çözümü, özür ve tavizlerle yüklü olarak Putin ile uzlaşmada aradı. Türkiye kadar olmasa da Rusya’da uçak krizinin başta ekonomik olmak üzere yarattığı sonuçlardan rahatsızdı, çözüm arıyordu. Bu nedenle taraflar öncelikle ekonomik ilişkileri hal yoluna koymak istedi. Yaşanan krizde siyasetten çok ekonomileri zarar gördüğünden de “ekonomiyi siyasallaştırmayacağız” ortak açıklaması bu hassasiyetle yapıldı.

Dolaysıyla Erdoğan ile Putin’in şimdilik uzlaştığı nokta, uçak krizi nedeniyle zayıflayan ikili ilişkileri başta ekonomi olmak üzere kriz öncesi seviyeye yeniden çıkarmak yani 9 aylık “buzlu dönem”i bitirmek. Erdoğan kriz öncesi seviyeye bir an evvel ulaşmak için “adımları hızlandıralım daha da ileri götürelim” derken, Erdoğan’ın bunları sıkışmışlığın basıncıyla söylediğinden hareketle güvensizlik besleyen Putin ise temkinli yaklaşarak “adım adım ilişkileri eski seviyeye çıkaralım” diyor.

III- Siyasi uzlaşmazlık alanı olarak Suriye meselesi

Başbakan Binali Yıldırım'ın; “Nasıl İsrail ve Rusya ile sorunları düzeltiysek, Suriye’de de, bölgedeki diğer ülkelerde de çok daha güzel gelişmeleri yaşayacağız. Bunun süreci başlamıştır. Bunun sonuçlarını da hep beraber göreceğiz” diyor. Yanı Türkiye, Rusya ile Suriye konusunda da anlaşmak istiyor. Ancak Suriye meselesi, İsrail, Rusya ile anlaşmaya benzemez yanı kazın ayağı Suriye’de farklı!

Türkiye, Rusya ile Suriye konusunda anlaşma üzerinden ne arıyor ne umuyor? Çavuşoğlu’nun “DAEŞ'a karşı aktif mücadeleye katılmak isteyenlere de biliyorsunuz İncirlik Hava Üssü'müzü açtık. Rusya ile de aynı işbirliğini niye yapmayalım” mesajının karşılığında Rusya’dan ne almayı hedefliyor?

Eğer Suriye’ye ve esas Rojava’ya yeniden müdahil olma kapısının Rusya üzerinden açılmasını bekliyorsa fena yanılacak çünkü bu açıdan Rusya’dan beklediği karşılığı görmeyecek. Bölgede iki büyük oyun kurucudan biri olan Rusya en başta diğer emperyal oyun kurucu ABD ile 20 yıldır postmodern savaş temelinde Avrasya genelinde kurduğu ve Suriye’de işletilen, bazen çatışma ağırlıklı uzlaşma bazen de uzlaşma ağırlıklı çatışma sistemine Türkiye’yi dahil etmeyecek. Ayrıca Türkiye’nin, “Esatlı geçişe evet ama sen de PYD’den desteğini kes” önermesine de Rusya’nın sıcak bakmayacağını düşünüyorum.

Şunu unutmamak gerekir ki, Türk-Rus ilişkilerinde, 24 Kasım uçak krizi ile gerilim tavan yaptı ama ilişkilerdeki gerilimin başlangıcı eskilere, özellikle tarafların Suriye savaşı sürecinde aldıkları farklı pozisyonlara dayanır. Ve halen Ankara ile Rusya’nın bölgeye yönelik yaklaşımlarındaki temel farklılıklar ortadan kalkmadı.

Kaldı ki Rusya, Suriye konusunda Türkiye’den gelen tekliflere sıcak baksa bile, Türkiye’nin Rusya ile ortak hareket etmesinde göze almayacağı başka engelleri de var. Örneğin ABD ve müttefikleriyle sürtüşme ve gerilimin derinleşmesinin yanı sıra başından beri birlikte hareket ettikleri S. Arabistan ve Katar ile yolları ayırma tehlikesi de söz konusu. Türkiye bölgede tarihsel kökleri olan Şii-Sünni dengesinde, Sünni eksen oluşturmada birlikte hareket ettiği S.Arabistan, Katar gibi devletlerle ilişkileri kesmeyi göze alamaz. Kısacası mevcut sıkışmışlık durumundan da çıkış ararken sağdan sola savruluyor. Dün “Rusya’nın Suriye’de ne işi var?” diyen Erdoğan’in, bugün “Suriye’de en etkili politik aktör Rusya’dır” demesi, Çavuşoğlu’nun İncirlik üssü açıklamaları hükümet hatta devlet olarak ne kadar kaygan zeminde günübirlik hareket ettiklerinin işareti.

Sonuç olarak:

1 - Rusya-İran-Türkiye yakınlaşması halihazırda kalıcı ittifaka döneceğinin işaretlerini taşımıyor. Avrasya- Ortadoğu-Kürdistan üzerinde süren egemenlik savaşında, Türkiye’nin görünür yakın zamanda eksen değiştirmesi söz konusu değil.

2 - Türkiye’nin resmen Batı ekseninde yer alıp fiiliyatta ise Doğu ekseninin başarısından yana olmak gibi iki arada bir derede sıkışmışlık halinin bir süre daha devam edecek olması halkımızın ulusal özgürlük mücadelesinde değerlendirilecek ciddi imkanlar sunmaktadır. Ayrıca mevcut sınır ve statükonun aşılması sadece Kürdistan ulusal demokratik güçleri açısından değil ezilen, bağımsızlık isteyen tüm halkların ve de bölgenin devrimci, sosyalist hareketi açısından da önemlidir, yeni imkanlar yaratacaktır.

3 – Avrasya’da, özelde de Afganistan- Mısır-Ukrayna üçgeninde 20 yıldır süren ve muhtemelen daha bir o kadar devam edecek olan kanlı postmodern savaşta değişim-dönüşüm kaçınılmaz olarak kendini dayatacaktır. Bütün mesele bu değişim dönüşümde emperyal merkezlerin parmak izlerini (rollerini) azaltacak olan halkların bağımsızlıkçı, devrimci, sosyalist dinamiklerinin belirleyici olabilmeleridir.

Kürdistan özelinde ise komünistlerin sürece uygun strateji ve taktikler üretebilmesi ve hayata dokunabilecek örgüt/örgütlenme yaratabilme görev ve sorumlulukları tarihi önem taşmaktadır.


Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve İlke Haber'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89