Acaba şu feleğin çarkından bizim talihimize de bir yıldız doğacak mı? Bizden de bir hükümran çıkacak mı? Bizim de sanatımız takdir görüp, kalemimizin kadri bilinecek mi? Derdimize bulsaydık eğer bir ilaç, o zaman ilmimiz de saygınlık ve revaç bulurdu. Serfiraz biri olsaydı başımızda, kerem sahibi ve belagat ehli olan, o zaman elimizdeki değerler kıymet damgasıyla egemen ve geçerli bir para birimine dönüşür, böyle şüpheli ve geçersiz kalmazdı. Zira, temiz ve halis de olsalar para eden değerliler hep aziz bir egemenin damgasını taşıyorlar. Kendisine bir taht ve bir taç tayin edilen bir politik başımız olsaydı, o zaman bizim de bahtımız açılırdı. Biz yetimlere sahip çıkıp, kötülük yapmak isteyenlere karşı bizi korurdu. O zaman bu Romlar üstümüzde hâkim olmaz, baykuşların konduğu harabeler hâlini almazdık. Yoldan geçenin ve hep başkasının hükmüne böyle maruz kalmaz, Türk ve Tacik’e mağlup ve muti kalmazdık. Lakin baştan Allah böyle takdir eyledi, Rom ve Acem’i başımıza getirdi.
Eğer Kürtlerin böyle tabi durumda olmaları utanılacak bir şeyse, bu utanç şairlerin ve garibanların değil, elitlerin, lider konumdakilerin utancıdır. Çünkü her kim himmet eliyle kılınç tuttuysa, mertçe bir devletin sahibi olmuştur. Bu dünya bir gelin gibi olduğundan, ona hükmetmek isteyen bunu ancak kılıç yalınlığındaki kudret ile yapabilir. Elbette sözlenme, mehir ve çeyiz yani lütuf ve kerem de olacak.
Hikmetdili ile bu dünyaya sordum: Seni elde etmenin bedeli (mehrin)nedir? Bana dedi ki “himmet.” Hâsılı, bu dünya kılıç ve ihsan ile insana musahhar oluyor, emrine giriyor.
Allah’ın hikmetine bak, dünyada egemenlik konusunda, acaba Kürdler neden hep mahrum kaldılar ve ne için hükmedilen oldular?
Onlar ki şöhret şehrini kılıçlarıyla fethettiler ve himmet coğrafyasını kontrol altına aldılar. Onların her bir bey’i (mir) Hatem’in cömertliğine sahip, her bir erkeği Rüstem’in yiğitliğinde... Bir düşün: Arap diyarından ta Gürcistan’a.. Kürdlerdir hep burç gibi olan. Rom ve Acem’in arasını tampon gibi tutan Kürdlerdir. Dört kenarda da olan Kürdlerdir. Her iki tarafda Kürd kabileleri, savaş oklarının hedefidir. Güya serhadda (sınır boyunda) kilit konumdalar ve her bir taife sağlam bir sed fonksiyonu görüyor. Ne zamanki Romlar deniz, Farslar derya misal yerlerinden kabarıp harekât yapsa, kan gölüne dönenler hep Kürdlerdir. Çünkü onları birbirlerinden ayıran berzah gibidirler.
Civanmertlik, himmet ve cömertlik; mertlik, gayret ve yiğitlik. Bunlar hep Kürdlerin özellikleridir. Onlar bunu gayret kılıcıyla hak etmişler. Evet, Kürdler şecaatte ne kadar gayret sahibi iseler, başkasının mihnetini çekmekten de o kadar nefret ederler. Onlardaki bu onur ve uluvvuhimmet, onların mihnet (sivillik, toplumsal sözleşme) sorumluluk ve yükünü üstlenmelerine mani olmuştur. Bu yüzden hiç ittifak etmediler, daim bir inat ve bölünmüşlük içinde kaldılar.
Eğer biz de ittifak oluşturabilseydik ve birbirimize inkiyad edebilseydik. Bu Rom ve Arab ve Acem’in hepsi bu ittifakımızla bize hizmet eder hâle gelirdi. O zaman din ve devleti tekmil eder, tamamlar; ilim ve hikmeti tahsil eder, üretirdik.
Evet, Kürdler aslında öyle kemalsiz değiller. Sadece yetim ve mecalsizler. Öyle hepten cahil ve bilmez değiller, amma neyleyeyim, sefil ve sahipsizler
[Bu yazı Kürdistan irfan semasının yıldızlarından Ehmede Xani Hazretleri’nin Onyedinci Yüzyıl’da yazdığı Mem û Zîn isimli klasik eserinin giriş kısmından Türkçeleştirilerek alınmıştır. Güzellikler Kürdce eserin orijinaline, hatalar nazmi neşre düşüren bir okuyucu olarak bana aittir.]
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.