Dünyanın her yerinde futbol antrenörleriyle başbakanlar sürekli eleştirilir.
Başbakanlar ve teknik adamlar, her gün onların yaptıklarının nasıl ve neden yanlış olduğunu anlatan yazılar okur, konuşmalar dinlerler.
Herkes politikayı başbakandan, futbolu da teknik adamlardan daha iyi bilir.
Eğer bu eleştirileri taşıyacak gücün yoksa bu mesleklere hiç heves etmezsin.
Bizim başbakan eleştiriye karşı çok dayanıksız.
Boksta “cam çene” diye bir deyim vardır, iriyarı, güçlü kuvvetli bazı boksörler çenelerine yumruk aldıklarında düşerler, dayanıklılıkları zayıftır, rakiplerinden daha güçlü oldukları halde birçok maçı bu zafiyetleri nedeniyle kaybederler.
Erdoğan da “eleştiriler” karşısında “cam çeneli” boksörler gibi çabuk sallanıyor.
Gazeteleri açsın da Mustafa Denizli hakkında, Rijkaard hakkında neler yazılıyor bir okusun.
Hayatlarını bu işe vermiş adamlar, iki maçta “futboldan anlamıyor” damgasını yiyorlar, kahvelerde, otobüslerde, işyerlerinde, berberlerde insanlar onların “hatalarını” konuşuyor, gazete sütunlarından herkes onlara akıl veriyor.
Basın toplantılarında olur olmaz sorularla karşılaşıyorlar.
İçlerinden öfkelenseler de kibarlıklarını kolay kolay bozmuyorlar.
Erdoğan ise onların gösterdiği olgunluğu göstermekte zorlanıyor.
Çabuk sinirleniyor, sinirlendiğinde de genellikle ağzından çıkanı kulağı duymuyor.
Dün Mehmet Tezkan Milliyet’te “politikacılar bu kadar çok konuşmasın” diye bir yazı yazdı.
Başbakan, bu yazıya bir cevap verdi, aman Allahım.
Bir yandan baktığınızda Erdoğan, Türkiye’nin kaderini değiştirmeye adaylığını koymuş, Türkiye’yi Ortadoğu’nun ve dünyanın etkili ülkeleri arasına sokmuş, izlediği dış politika yeryüzünün ciddi gazetelerinin en önemli tartışma konularından biri haline gelmiş, çağının en önemli liderlerinden biri olma yolunda hızla ilerleyen bir siyaset adamı.
Ama bir başka yandan baktığınızda da herkesi “yanaşma” gibi gören, kendisini eleştirenleri sindirip susturmaya uğraşan bir köy ağası.
Bunca önemli işin arasında Tezkan’ın yazısını bir polemik konusu yapmanın anlamı ne, bunu anlamak pek mümkün değil.
Hadi polemik konusu yaptı, o üslup ne?
Şu lafa bakın:
“Bunlar millet, devlet düşmanı.”
Başbakanlık ciddi bir iştir.
“Millet, devlet düşmanı” da ciddi bir laftır.
Bir başbakan, birisi hakkında “memleket, devlet düşmanı” dediğinde, bunu ciddi kanıtlara dayanarak söyler, o insan hakkındaki belgeleri ortaya koyar ve soruşturma açılır.
Peki, bizde durum böyle mi?
Değil elbette.
Mehmet Tezkan’ın “memleket, devlet düşmanı” olmadığını Başbakan da biliyor, o anda kızıyor, aklına geleni söylüyor.
Söylüyor ama en ağır lafı böylesine kolay ve ucuz söylediğinde kendi lafını da ucuzlatıyor, Tezkan’a “devlet düşmanı” diyen birinin suçlamalarını bir daha kim ciddiye alır?
“Aklına eseni söyleyen”, söyledikleri “önemsenmeyecek” biri durumuna düşüyor.
Hem bu “düşman” sözcüğünü bu kadar rahatça söyleme hakkını kim veriyor Başbakan’a?
Bu ülkede bu laflar nasıl böyle söylenip duruyor?
Kim kime kızarsa onu “devlet düşmanı”, “hain” ilan ediyor.
Devletin zirvelerine ulaşmış sivil, asker kim varsa, başkalarını böyle suçlayabileceğini sanıyor.
Peki, Tezkan da kalkıp Başbakan’ın “memleket ve devlet düşmanı” olduğunu söylerse Başbakan ne diyecek?
Erdoğan’ın Tezkan’a söylediğini, Tezkan niye Erdoğan’a söyleyemesin?
Bunlar saçma sapan suçlamalar, “düşmanlığı”, “hainliği” bu kadar da ayağa düşürmemek lazım.
Başbakan’ın ciddi işleri var, Türkiye’yi tarihî bir virajdan geçiriyor, direksiyonu bırakıp arkaya dönerek kendisini eleştirenlere laf yetiştirmek yerine kendi işini ciddiyetle yapmayı sürdürmesi, Türkiye’ye de, dünyaya da daha fazla güven verir.
Tarihî bir lider olmak, “cam çeneli” bir köy ağası olmaktan iyidir.
Ayrıca, konuşmalarındaki bu üslup kaymaları Tezkan’ın haklı olduğunu da gösteriyor, “çok konuşunca” lafın endazesi kaçıyor.
Erdoğan, polemik yapmak istiyorsa, daha zekice ve usturuplu bir yöntem bulmalı.
Zekice polemikleriyle yeryüzünde iz bırakmış ünlü liderlerin hayatlarını okusun biraz.
Ona vakti yoksa...
Mustafa Denizli’yi bir yemeğe davet edip ona sorsun “sen bunlara nasıl dayanıyorsun” diye.
Hem futboldan konuşmak rahatlatır biraz onu.
Biraz gevşemeye de ihtiyacı var.
Onu bunu “düşman” ilan ederken aslında kendine “düşmanlık” ediyor çünkü.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.