Sadece dünkü gazetelere bir göz atsanız, iktidar partisinin, bu ülkede artık yeni bir resmi ideolojinin yerleştirilmesi adına siyasal tartışma imkânına son verdiğini veya bu sona çok yaklaştığını anlarsınız.
Ben de öyle yapacağım, dünkü gazetelerde yer alan sadece birkaç haberden yola çıkacağım. Bence en çarpıcı olanlardan biri, Kültür Bakanı Yalçın Topçu’nun, Bahçelievler katliamı sanığı ve Susurluk kazasıyla ortaya saçılan karanlık devlet- siyaset-mafya ilişkilerinin baş kahramanı Abdullah Çatlı’nın mezarını ziyarete gitmesi. Bakan, “Çatlı’yı 70’lerden beri tanırım” demiş. Acaba nasıl tanırmış? Aralarında fikir birliği var mıymış, varsa neymiş o fikir? Bu mezar ziyareti ve pek çok benzer örnek, “derin devletle hesaplaşılıyor” masalının acı sonundan başka bir şey değil. Zaten sağ-muhafazakâr-milliyetçi kesim geçmişi ile hesaplaşmaya hiç yanaşmadı, tarihle yüzleşmeden kastettiği, muarızlarının yani CHP kanadının karanlık tarihini, diğer taraftan sol siyasetin geçmiş zaaflarını öne çıkarıp ardına saklanmaktı, o kadar. Şimdi, kalınan yerden devam ediliyor, eskisinin kaldığı yerden bayrağı devralan yeni bir derin devlet ile yeni bir karanlık sayfa açılıyor. Olan bu.
Dost ve düşman...
Bir diğer haber; iktidar yanlısı bir gazete tarafından, “Diplomatik bir atak” başlığı ile verilmiş; Dışişleri Bakanı, Bangladeş’te idama mahkûm edilen Cemaat-i İslami Partisi Genel Sekreteri Mücahid’in infazı ve “Bangladeş’ teki hukuksuzluğa” karşı uluslararası kamuoyu ve insan hakları örgütüne çağrı yapan, başını Memur-Sen’in çektiği, Hak-İş, İHH, MÜSİAD gibi sivil toplum kuruluşları ile görüşecekmiş. Ben idam cezasına karşı olan biriyim, dolayısı ile tabii ki insan hakları kuruluşlarının bu yönde çağrı yapmasını beklerim. Ama, neden Suudi Arabistan’da yaşanan infazlara bu çevreler bir şey demez? Ama neden Hak-İş ve Memur-Sen kendi ülkesindeki hak ihlallerinden ziyade İslamcı dış siyaset mevzularına meraklıdır? Kısacası, konunun insan hakları değil, İslamcı hareketlerin küresel hamiliği olduğu aşikâr, neden açıkça söylenmez bilemiyorum. Ama açıkça söylenmese de olan bu ve bu şartlar altında sahici manada demokrasi, özgürlükler, hak, hukuk üzerine siyasi tartışmaya girmenin hiçbir karşılığı yok, çünkü artık söz konusu olan İslamcı siyasetin doğru ve yanlışları, dost ve düşman bildikleri.
Yayın yasağı
Bir diğer haber Silvan; tüm ilçe on gündür kuşatma altında, “teröristle mücadele gerekçesi” ile savaş koşulları altında yaşıyor. Ondan önce Cizre bu haldeydi? Sıkıysa, “Ne oluyor sahiden bu memlekette, hani barış süreci ne oldu, devlet gerçekten bir avuç PKK’li veya ona yakın militanla mücadele için mi, yoksa ‘ibreti âlem’ olsun diye mi tankla, topla şehir kuşatıyor” diye sorun. Teröre destekten başınıza neler geleceği bilinemez. Zaten bazı konularda resmen ilan edilen, diğer bütün konularda ise fiilen işleyen bir “yayın yasağı” var. Sadece Kürt meselesinde değil, diğer pek çok konuda soru soramadığınız, bilgi talep edemediğiniz bir ülkede bırakın demokrasiyi, siyaset konuşmak artık imkânsız hale geliyor, durumun özeti bu.
Yayın yasağı olan konulardan biri de, Türkiye’nin Suriye’de çevirdiği işler, soru sormak bile, adamı neredeyse ipe götürür, işin ucu “Türkiye’nin milli çıkarlarına ters düşmek”ten “casus”luğa kadar gider. O halde, son zamanlarda ısıtılan “Suriye’ye kara harekâtı” mevzuunda, “aslında neler oluyor” diye sormak da, “savaş istemiyoruz” diye demokratik tepki vermek de mümkün değil. İktidar yanlısı gazete Suriye’ye muhabir göndermiş, Türkmenlerin Sultan Abdülhamid Han Tugayı’nın mücadelesini izlemiş. Sıkıysa, “Nereden çıktı bu tugay, Türkiye ile ilişkisi nedir’ diye sorun. İktidar partisi, ne olduğu hiç tartışılmayan Osmanlıcı bir dış siyaseti resmi ideoloji haline getirmiş vaziyette.
Bu hal ve şeriat altında, “laik muhalefet”, yeni bir otoriter rejime karşı demokrasi mücadelesine girişmek yerine, eski otoriter düzeni özlüyor, Atatürk tapınması ile teselli buluyor. Kürt muhalefetinin ne yaptığı ise giderek daha da belirsizleşiyor. Ama izninizle, bu mevzuya da bir sonraki yazıda gireyim.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.