Şemdinli’de olup bitenleri anlamak ve yorumlamak için maalesef elimizde çok fazla objektif veri yok. Çünkü medyanın, ciddi çatışmaların yaşandığı bölgede görev yapmasına izin verilmiyor. Son olarak Suriye’de bir dizi yasak, engelleme ve riski göze alan (ve takdiri hak eden) meslektaşlarımızın Şemdinli’de aynı performansı göstermediğine, daha doğrusu gösteremediğine üzülerek tanıklık ediyoruz. Burada sorunun tek tek muhabir arkadaşlarımızdan kaynaklanmadığı aşikâr, zira Türkiye’de hükümetler, iktidarlar değişiyor ama “terör konusunda hassas yayıncılık” ilkesi aynı kalıyor. Burada “hassas” olmak derken tabii ki devletin çizdiği sınırlar içinde kalmak kastediliyor.
Güneydoğu’da yaşanan çatışmaların devlet denetiminde haberleştirilmesi geçmişte bir yere kadar belki işe yarıyordu ama artık devir büyük ölçüde değişti. Çünkü PKK iletişim araçlarını, özellikle sosyal medyayı hayli etkili bir şekilde kullanıyor ve son Şemdinli örneğinde olduğu gibi, devletin haber akışını büyük ölçüde sansürlediği durumlarda kamuoyu örgütün olup bitenleri nasıl anlattığını daha fazla merak ediyor.
Dolayısıyla Şemdinli’den çıkarılacak ilk ders, devletin dayattığı ve medyanın büyük çoğunluğunun gönüllü olarak kabul ettiği, “hassas ve sorumlu yayıncılık” anlayışının sorunların çözümünde pek de işe yaramadığı olacaktır. Bu tür durumlarda sahici “hassas ve sorumlu yayıncılık” gerçeklerin kırmızı çizgilerin filtrelerinden geçirilerek değil olabildiğine nesnel bir şekilde kamuoyuna aktarılmasıyla hayata geçirilebilir. Türkiye’nin son 30 yılı bunun tanığı ve kanıtıdır.
PKK ne yapmak istiyor?
Medyada PKK’nın Şemdinli’de ne yapmak istediği hakkında çok sayıda ve bazıları birbirine taban tabana zıt yorum ve analiz var. Olayları büyük ölçüde “askeri” ve “stratejik” açılardan tahlil etmeye çalışan bu yazı ve konuşmalarda genellikle dört yanlışın tekrarlandığını görüyorum:
1) PKK’nın son hamlelerinin “Arap baharı” ile ve son olarak Suriye’de yaşananlarla ilgisi ve benzerliği fazlasıyla abartılıyor;
2) PKK’nın Şemdinli stratejisinin kaybetmeye mahkum olduğu önkabulünden yola çıkılıyor;
3) PKK’nın bu stratejiye sürüklenmediği, tam tersine uzun bir süredir üzerinde çalışmakta olduğu unutuluyor veya ihmal ediliyor;
4) PKK’nın Şemdinli’den sonra nerede ne yapacağı/yapabileceği üzerine fazla kafa yorulmuyor.
Bu üç noktanın dışında daha temel bir yanlış yapılıyor: PKK’nın başını çektiği Kürt siyasi hareketi sadece eli silahlı militanlardan oluşmuyor. Dolayısıyla üzerinde en çok düşünmemiz gereken ve şu ana kadar pek üzerinde durulmayan nokta, Şemdinli’de hayata geçirilmek istenen yeni stratejinin “sivil” ayaklarının ne olacağı, olabileceğidir.
PKK’nın Şemdinli’de çok kritik bir hamle yaptığını ve bunun doğru okunmamasının bedelinin çok ağır olabileceğini düşünüyorum. Bu gidişle, şimdilik “Arap baharı” ve Suriye ile kıyaslama yapmak abes kaçabilir ancak yakın bir zamanda bir mecburiyet halini alabilir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.