Hükümetin (ve artık aynılaştığı için devletin) Roboski faciası nedeniyle özür dilemeye pek niyeti olmadığı anlaşılıyor. Ama benim bir özür borcum var, bu vesileyle yerine getirmek istiyorum. Şöyle ki facianın ardından yazdığım yazının başlığına “Hükümet bu facianın üstünü örtmeye çalışmaz, çalışamaz” gibi son derece kesin bir yorumumu çıkartmıştım. Çok kötü bir şekilde yanıldığımı itiraf etmek durumundayım.
O yorumda iki temel hata var: Birincisi, hükümetin bu faciayı örtmeyeceği iddiası ki yaşadıklarımız bunun tam zıddını bize gösterdi. “Hükümet bunu örtmeye çalışmaz” derken AKP’nin Kürt sorununda geleneksel devlet çizgisinden büyük ölçüde kopmuş olması; geçmişteki inkar ve asimilasyon politikalarıyla arasına alenen mesafe koyması; Kürtler içinde güçlü bir tabana sahip olması ve en önemlisi ne yapıp edip Kürt sorununu çözmek zorunda olduğunu biliyor olması gibi verileri temel almıştım. Ancak olayın aydınlatılmasının kendi iktidarlarını büyük ölçüde zayıflatacağını düşünmüş olmalılar ki ülkeyi yönetenler bunu örtmeyi tercih ettiler.
“AKP hükümeti bu olayın üstünü örtmeye çalışmayacaktır. Eğer örtmek isterse İsrail, Suriye gibi ülkelerin rejimlerine yönelik eleştirileri havada kalır; kışladan Muğlalı adının çıkarılması, Dersim katliamıyla yüzleşme gibi iddialı adımlar anlamını yitirir” şeklindeki akıl yürütmelerim de böylece geçersiz kaldı.
Pekala örtülebiliyormuş
AKP hükümetinin facianın üstünü örtmek istese bile başarılı olamayacağı anlamındaki “örtmeye çalışamaz” değerlendirmem de büyük ölçüde yanlış çıktı. Aradan geçen süre içinde Roboski konusunu sürekli gündemde tutmak isteyenlerin sayıs ve etkileri sınırlı kaldı. Hükümetin açılım günlerinde Kürtler ve Kürt sorunu hakkında her vesileyle olumlu konuşan kişi ve çevrelerin böylesi zor günlerde ortadan kaybolmaları tabii ki şaşırtıcı değil. Anaakım medyamızın daha ilk anda görmemek için elidnen geleni yaptığı bu facianın takipçisi olmayacağı da baştan belliydi. (Bereket Wall Street Journal bir haber yaptı da mecburen, o da büyük ölçüde WSJ’yi yalanlamak için medyamız Roboski’yi hatırlamak durumunda kaldı) Yine de böylesine açık bir katliamın hiçbir şey olmamış gibi geçiştirilmesi bu kadar da kolay olmamalıydı.
Sıradan Kürtlerin bakışı
Önceki akşam Diyarbakır’da “kanaat önderi” olarak tanımlayabileceğimiz bir grupla sohbetimizin ana konularından biri doğal olarak Roboski’ydi. Kendilerine şunu sordum: Roboski faciası esas olarak Kürt siyasetçilerin ve aydınların meselesi mi? Sıradan olarak tanımlayabileceğimiz Kürtlerin gündeminde bu konu nasıl yer alıyor?
İçlerinden biri bu soruya “Aslında bizim gibi insanların olaya daha anlayışla yaklaştığı söylenebilir ama halk bunu kendilerine yönelik, bilinçli bir katliam olarak algılıyor” cevabını verdi. Diğerleri de onu onaylayıp, hükümetin bu algıyı kırmak için bir şeyler yapması gerektiğini, aksi takdirde zaten bir süredir yaşanan ayrışmanın daha da şiddetleneceğini savundular.
Roboski faciasının ardından iki senaryonun söz konusu olduğunu ileri sürmüştüm. “Şahinlerin sessiz kalacağı dönemde devlet içindeki güvercinlerin sesi daha gür çıkar ve PKK da yangına körükle gitmeyerek, ortamın yeniden ılımlılaşmasına katkıda bulunur” şeklinde tarif ettiğim iyimser senaryo gerçekleşmediğine göre kötümser senaryoya göz atmamız şart: “Bu olay kısa süre içinde unutulur; gerçek sorumlular yerine meçhul komplocular suçlanır ve sertlik politikaları kaldığı yerden devam eder. Tabii PKK da elinden geleni ardına koymayarak bu sertleşmenin iyice tırmanmasına yardımcı olur...”
Galiba bir süredir kötümser senaryonun sahnelendiği bir filmi izliyoruz ve film kolay kolay biteceğe de benzemiyor. Baksanıza Kürt siyasi hareketinin en makul isimlerinden biri olan Leyla Zana yine sudan gerekçelerle 10 yıla mahkum edildi.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.