Kader sana haketmediğin ölçekte bir tek başına iktidar kredisi açtı, sen onu nezaket ve saygıyla kullanacağına hoyratça kullandın. İhlâsla yeni anayasa yapacağına, iktidarını tahkim edecek bir başkanlık ısrarına saplandın. Rıza göstermedin. Üç yüz yerine dört yüz istedin. Hırs, sebeb-i hasaret oldu.
Tek başına iktidar olunca tek sakini olmadığın ülkenin tek sahibi gibi davrandın. Bütün geçmiş hatalarına rağmen, ülkenin diğer sakinleri, sahipleri iktidar orucundayken yani açken onların huzurunda iktidar parsalarını Erol Taş gibi yedin. Kibir ve aşağılamayı belagat sandın.
Yalakalığı bir milli spor hâline getirdiğin için bilumum hırslılar ve hırsızlar İslam mücahidi kesildi. Daha dün Gül’ün eşinin başörtülü olmasını devletin kodlarına aykırı bulan soytarılar bugün hilafet şampiyonu oldular. Dindarlığın üstüne büyük bir riyakârlık kabuğu bağlattın.
Besleme medya ordusu başta kendi tabanın olmak üzere toplumun önemli bir kısmının zihnini dış güçler, üst akıl vesaire gibi akıl kıtlığına yol açan komplo teorileriyle iğfal ve ifsad etti. Bir kısım İslamcılığı mukaddesatçı milliyetçi hamakatle uçuruma götürdün. Boş adamlardan medeniyet kaplanları ve ümmet davulları yaptırıp habire milletin kafasında gümlettin. Dürüstlüğü ve muhalefet hakkını nefessiz bırakıp yalakalık ve kullanışlı alçaklığı milli bir sel felaketi hâline getirdin.
Fazilet gösterip yapmadığın meşvereti şimdi kader sana cebren yaptıracak. Meşrutiyet yerine şahsi hâkimiyete yöneldin. Şimdi mecburi bir meşrutiyet ile imtihan olunacaksın.
Demokrasi ancak herkesin herkese merbut ve muhtaç olduğu ortamda (medeniyette) mümkündür. Çoğunluk adına bile olsa vahşiyane kullanılan bir iktidar, kalıcı değildir, garazları tevlid ve inkılâpları davet eder.
Said Nursi’nin istikbali gösteren demokrasi ve meşrutiyet dersine talebe olacağına, gidip mazi derelerindeki merhum Sultan Abdülhamid’in müteveffa tarz-ı istibdadını ihya etmeye çalıştın. Anayasa yerine şahıs hâkimiyeti, kanun yerine saray inşa ettin.
Politik düşmanın olan Gülen Cemaati’yle meşru bir siyasi mücadele yürüteceğine, en pespaye yalanlara tenezzül eden bir tekfir savaşına giriştin.
Meşrutiyetperverane bir teyakkuz yerine devletin elini öpmeye teşne bilumum cemaatleri, onları muvazenesiz bir İttihad-ı İslam rüşvetiyle taltif edip onlara tûtî kuşları gibi “dine zarar olmasın, ne olursa olsun” dedirttin. Nice gafile devleti din bellettin.
Hâlbuki Bediüzzaman, istibdadı İslamın gereği sanan ve özgürlükten ve özerklikten korkan devletperestlere ne diyordu:
“İnkilâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde[n] hissesi, beytü’l-ankebût gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur, takliddir, onu telâsa düşürttürür. Zira, itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücudu cihetiyle, saadetini yalnız hukûmetin cebinden zannettiğinden, kalbini, aklını da hukûmetin kesesinden tahayyül eder, korkar.”
Yani iktidar değişti diye din elden gidiyor zehabına kapılıp korkan adamın dinden anladığı (dinle bağı) örümcek ağı gibi zayıf düşmüş bir cehalettir onu korkutur. Din anlayışı içselleştirilmiş özgün bir bilgi değil, dışarıya muhtaç bir taklittir ki taklit ettiği şey kaybolunca o da paniğe kapılır. Çünkü ancak başkasını taklit ile yolunu bulan yetersiz biri olarak kendine güvenmediğinden, mutluluğunu devletin elinde sandığı gibi kalbini ve aklını da iktidardakilerin cebinden bilir ve iktidarın gidişi/ değişmesi karşısında din elden gidiyor diye korkar. Hâlbuki meşrutiyet/ demokrasi ve hürriyet tahkiki bir imanı, inandıklarına kendi kalp ve aklını kullanarak varmayı (kendi inancının öznesi olmayı) gerektirir. Said Nursi’nin yüzyıl önceki bu özgürlükçü ufkunu kavramayıp kitsch bir Osmanlıcılığa düşenler utansın!
Bu arada Türkiye’de iktidarın tadına bakınca devlete tapmaya başlayan ve çok ucuza giden bir kısım müflis İslamcı, Kürdlerin esaretten çıkıp iradelenmesi karşısında kudurmuşa benziyor: Hain, zındık, dış güçler gibi cühela mermilerini boca etmeye çalışıyorlar. Öylelerine deriz: İslamiyet güneş gibidir, sizin iktidarınızı kaybetmenizle sönmez. O nurdan sütunun “biçare bir padişah”a ve “müdahin memurlar”a ihtiyacı yoktur. Hem de İslamiyet babanızın malı değil. Kimse de ilelebed köleniz kalacak değil. Beyaz Türk’e karşı zencilik dava eden ama haklarının gaspından karalar bağlamış Kürd’e karşı ise bembeyaz kesilip nur yüzlü ayağına yatan ikiyüzlü despotlarsınız. İnsaniyet dersinde sınıfta kaldınız. Ey doktorunu öldürmeye çalışan hastalar bilin ki tedaviniz biraz zaman alacak. Evet, meşrutiyet acıtacak ama iyi’leşeceksiniz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.