Dün 16 yaşında liseli bir genç Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği iddiasıyla okulundan alındı çıkarıldığı mahkemede tutuklandı. Sebebi şöyle: Önceki gün Konya’da Asteğmen Kubilay’ı anmak için Atatürkçü gençlerden oluşan Halkçı Liseliler’in düzenlediği törende M.E.A. söz aldı. Konuşmasının sonunda yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvetten bahsetti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a benzer sıfatlar kullanarak yüklendi. Eğer aleyhinde dava açılırsa, –ki M.E.A. hakaret kastinin bulunmadığını savunuyor–, dört yıla kadar hapis ceza istemiyle yargılanabilir.
Dün hemşerisi hakkında yorumda bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Kim olursa olsun makama saygı gösterilmeli” diyerek kararı destekledi. Kimi aydınlar Davutoğlu gibi düşünüyor. Dün Twitter’da görüşlerini paylaşan akademisyen Deniz Ülke Arıboğan, “Hakaret varsa suçtur ve cezai karşılığı vardır. Ceza herkese aynı standartta uygulanmalıdır. Çocuk içeride büyükler dışarıda olmaz. Hakaret tekerrür eden ve tacize dönen bir noktaya varırsa kanımca cezai karşıtlığı hapis de olabilir” dedi.
Ancak olayı değerlendiren bir çok hukukçu tutuklama kararına isyan etti. Dün ulaştığımız insan hakları avukatı Erdal Doğan, M.E.A. ile ilgili özetle şu yorumlarda bulundu: “Tutuklama çok istisnai bir tedbir kurumudur ve iki sabit koşulu vardır. Soruşturulan kişi ya delilleri karartacak ya da kaçma ihtimali olacak. Bu vakada öyle bir durumun koşulları yok. Ayrıca Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla tutuklanan kişi çocuktur. Çocuk soruşturmaları ve kovuşturmalarında yargı makamları yasal zorunluluk nedeniyle çocuğun yararını gözetmek mecburiyetindedir. Ayrıca Cumhurbaşkanlığına yöneltilen her türlü eleştiri, ki bu eleştiriler çok rahatsız edici ve şoke edici de olsa suç oluşturmayacağı ve düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olması gerektiği de dikkate alınacak olduğunda bu tutuklama tedbiri her bakımdan hukuk cinayetidir.”
Aslında, kralları, hükümdarları eleştiriye karşı koruyan kanunlar Roma İmparatorluğu’na kadar uzanıyor. Günümüzde ise Almanya, İspanya, Norveç ve Hollanda dâhil birçok Batılı ülkede dahi hapis cezasını öngören bu tür yasalar mevcut. Ama Türkiye’den farklı olarak çok ender uygulanıyor. Uygulandığında da çoğunlukla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) geri dönüyor. Fransa, cumhurbaşkanına hakaret edenlere hapis cezası öngören yasayı geçtiğimiz yıl iptal etti.
M.E.A.’ya dönecek olursak…Birilerine şiddet mi uyguladı? Hırsızlık mı yaptı? Şiddeti özendiren ifadeler mi kullandı? Irkçılık mı yaptı? İnsanların inancına mı hakaret etti? Hayır. Ne yaptı peki? 17 Aralık yolsuzluk davası kapsamında Cumhurbaşkanı ve yakın çevresi aleyhinde öne sürülen kanıtlanmamış birtakım çok ağır iddiaları mutlak gerçek şeklinde sundu. Bu, Erdal Doğan’ın dediği gibi ifade özgürlüğü kapsamında bir hak olarak yorumlanabilir. Sadece saygısızlık, terbiyesizlik olarak da geçiştirilebilir. (ABD’de böyle olurdu mesela.)
M.E.A. benim çocuğum olsaydı eve döndüğünde bir güzel azarlardım. Çünkü insanlar suçlulukları kanıtlanana dek masum sayılırlar. Demokratik ülkelerde böyledir. Ancak 16 yaşında bir ergenden söz ediyoruz. İleri geri konuşmuş diye hapse mi tıkılacak? Bu hangi vicdana sığar?
Çocuklar efendi olsunlar, adil olsunlar, dürüst ve saygılı olsunlar, önyargısız ve iyi kalpli olsunlar. Bunu arzuluyoruz değil mi? Peki, gençlere rehber konumda olanlar ne gibi değerler aşılıyorlar? “Yolsuzluğun hırsızlık olmadığını” söylüyorlar (İlahiyatçı Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’ta 21 Aralık yazısı), miting alanlarında acılı anneleri (Berkin’in annesi), Alevileri (Kılıçdaroğlu) yuhalatıyorlar (Erdoğan), masum insanların katledişlerinin (Roboski) üstünü örtüyorlar (iktidar). Liste böyle uzayıp gidiyor işte.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.