Çalışan bir çark var. 2000'lerin 2010'lara devrettiği güçlü bir miras ve değişim pusulası var. Çark ana hatlarıyla aynı istikamette dönüyor, dönmeye gayret ediyor.
Ancak aksaklıklar büyük... Siyaset ve toplum gergin...
Sorunlar üzerinden gidelim.
1. 'Barış süreci' sıkıntılı bir evreye girdi
Bir süredir güvensizlik esastı. Örgüt işi ağırdan alırken, hükümet bunu işaret ederek demokratikleşme evresiyle ilgili olumlu mesajlar vermekten uzak duruyordu.
Önceki gün kritik noktaya gelindi. Kandil, hükümetin adım atmadığı gerekçesiyle geri çekilmeyi durdurduğunu açıkladı. Öcalan yeniden devreye girmez ya da yeni bir paket tıkanıklığı açmaz ise, barış süreci daha birinci aşamasında askıya alınmış olacak. Denebilir ki, 'bu tür süreçler, zaman zaman ivme kaybedebilir, hatta durabilir, ancak bir kez kapı açıldı mı, ana istikamet değişmez, çözüm ışığına doğru ilerlenir'.
Muhtemelen doğrudur.
Ancak şu da açık ki, Kürt meselesinde kaybedilen her 'an' mekanizmayı ters taraftan da zorlamaktadır, sorunun aktörleri çoğalmakta ve çözüm koşulları zorlaşmaktadır. Yine açıktır ki, bu tür köklü ve zorlu sorunlar yakalanan kimi tarihi fırsatlarla çözüme yol alırlar. Türkiye barış süreciyle, bu sürece verilen toplumsal destekle, onu canlı tutan siyasetçileri ve aktörleriyle büyük bir fırsat yakalamış durumda.
Şöyle söyleyelim: Bu fırsatı Türkiye siyasi irade ya da iradelerle yarattı. Bugün bu fırsat heba edilecek noktaya ilerliyorsa, sorumluluğu yine siyasi irade ve iradelerde aramak gerekir.
Kandil'in isteksizliği ve meydan okumaları bu açıdan belli bir rol oynuyor, buna şüphe yok. Ancak asıl unsur ülkedeki, demokrasi rüzgarlarının hız kesmesi ve siyasi ortam ve tartışmaların demokratik eksenden uzlaşması ve bu durumun siyasi aktörler ve özellikle siyasi iktidar üzerindeki etkileridir.
2. Sıradaki sorun 'Alevi hareketlenmesi'ne ilişkindir
Cami Mescit projesinin karşılaştığı tepkiyi ciddiye almak gerekir. Bu tepki ve diğerleri, Alevilerin Gazi Mahallesi ve Okmeydanı gibi yerlerde sık sokağa dökülmesi iç içe girmiş dört meseleye birden işaret ediyor.
İlki Aleviler içindeki farklı eğilimlerin, din/vatandaşlık temelindeki fay kırığının iyice siyasallaşmasıdır. İkincisi kimi sol örgüt ve muhalefetin Alevilik zemini üzerinden eylem alanı arayışıdır. Üçüncüsü Gezi olaylarıyla açılan talep ifadesinde 'demokratik tartışma ve ifade' yerine 'direnç, çatışma, sokak egemenliği' üzerine kurulu siyasi sayfanın Alevilik üzerindeki etkisidir. Sonuncusu ise siyasi iktidarın Ortadoğu, özellikle Suriye politikalarının verdiği Alevi karşıtı görüntünün bu siyasallaşmayı beslemesi, Alevilik ve Nuseyrilik arasındaki siyasi bağların bu çerçevede kurulmaya başlamasıdır.
Bu ülkenin tarihini iyi bilenler Alevilik meselesinin hafife alınmaması gerektiğini de iyi bilirler.
3. Bir başka soruna geçen hafta ODTÜ işaret etti
Bir grup başörtülü öğrenciye yapılan muamele aslında ülkenin içinde bulunduğu bir hali de tanımlıyordu: Bir tür geri dönüş, kimliklere, kimlik savaşlarına yeniden sarılma hali.
Bu iklimi sadece ODTÜ'de, başörtüsüne yönelik tahkirde, 28 Şubat virüsünün kısmi canlanmasında görmüyoruz. Hemen her noktada 'kim haklı, kim suçlu' tartışmalarına endekslenen, karşılıklı bir nitelik taşıyan 'yoğun kimlikçi' pozisyon alışlarla yaşıyoruz.
Bu iklimi sadece laikçiler değil, İslami kesimin kimi aktörleri de taşıyor.
Bu iklimi sadece Gezi olaylarından üreyen kimi virüsler tahrik etmiyor, aynı zamanda siyasi iktidarın ve çevresinin, adeta kendi ürettiği sentezi hedef alan bir şekilde, her geçen gün yükselen kimlikçi iç ve dış politikası ve söylemi de besliyor.
Bomba gibi gergin bir toplum oluyoruz...
Sorun Alevi meselesi, kimlik tartışmaları açısından temel olarak aynı:
Demokrasiden geri kalma, demokratik siyasetin, özü çoğulcu bir duruşun değişim ve huzur pusulası olmaktan çıkması.
Bunlar oldukça başat gerginliklerin fay hatları kımıldıyor.
Dikkat...
Ve önce siyasi iktidar...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.