“Devlet aklı” diye bir şey olduğu kesin! Bu aklı “alışmış kudurmuştan beterdir”, sözüyle de açıklayabiliriz. Diyarbakır Valiliği’nin, HPD mitingi öncesi Emniyet’e tedbir alınması için yazdığı yazıyı kastediyorum. Valilik, Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’nden “muhtemel yaralanma veya can kayıplarına karşı tüm kapasitesini gözden geçirerek lüzumu halinde kurumlarda hazır olacak iç düzenlemelerin yapılmasını” istemiş.
Elbette bunu, son derece uzak görüşlü ve iyi niyetli bir valinin titiz bir girişimi olarak okuyabilirsiniz. Hani Valimiz, “ne olur ne olmaz, burası Diyarbakır, olay çıkabilir, sonra kimse beni suçlamasın, ben önceden tedbiri mi alayım da”, demiş olabilir. Gerçi bu biraz, olası bir depreme karşı tedbir olarak bol miktarda tabut hazırlatmaya benziyor ama olsun, tedbir tedbirdir.
Ama devletimizin bazı gelenekleri, bizi bu tür masum fikir yürütmelerden mahrum bırakıyor. Haydi, Hrant’ı valiliğe çağırıp da, “yazma böyle şeyler sonra başına bir şey gelebilir”, uyarısında bulunan uzak görüşlü MİT mensuplarımızı bir kenara bırakalım. Onlar da muhtemel, kontrol edemeyecekleri birtakım kişilerin Hrant’ı öldürebilecekleri gibi bir uzak görüşlülüğe sahiptiler ve Hrant’ı bu nedenle uyardılar, diyelim.
Sizinle burada iki Osmanlı belgesi paylaşacağım. 1915 yılına ilişkin, Haziran ve Temmuz aylarından. Orada da devletimiz, “ne olur ne olmaz” diye gizli telgraflar yollamış bölgelere. Birinci belge, 26 Haziran 1915 tarihli (BOA/DH.ŞFR., nr. 54/150). Bilmeniz gereken, bu telgrafın yollandığı iller arasında olan Trabzon, Sivas, Elazığ (o zamanlar Malatya da içinde), Sivas gibi vilayetlerin bulunması ve telgrafın yollandığı tarihte bu vilayetlerden henüz daha büyük sürgün kafilelerinin yola çıkmamış olması. Telgrafın bir başka özelliği, onun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, İçişleri Bakanlığı’nın şifresi kullanılarak yollanmış olmasıdır. Telgrafta, bugünkü Türkçe ile özetle, “yerleri değiştirilen veya sürülen Ermenilerin on yaşından küçük çocuklarını yetimhane açarak veya mevcut yetimhanelere toplama ile ta’lîm ve terbiye etmek düşünülmüştür”, denir ve vilâyet dâhilinde ne kadar çocuk bulunduğunun bildirilmesi, istenir.
Hani ne olur ne olmaz! Ola ki bu yola çıkartılan ve çıkartılacak Ermenilerin başına bir şey gelir, öldürülürler falan, şefkatli devletimiz, bu öldürülmelerinin muhtemel olduğunu düşündüğü Ermenilerin çocukları için tedbir almaktadır.
Bundan iki hafta sonra, 12 Temmuz tarihinde İçişleri Bakanlığı bir başka telgraf emri daha yollar (BOA/DH.ŞFR. nr. 54/411). Bu telgrafta da, “Ermenilerin nakil ve sevkleri esnasında velisiz kalması muhtemel olan çocuklar” ifadesine yer verir. Devletimiz, her nasılsa sanki Ermeni çocukların ana babalarının öldürüleceğini ve çocukların öksüz kalacaklarını önceden biliyor gibidir. Telgrafta ayrıca, “bakım ve terbiyeleri” için çocukların “yabancı bulunmayan köy, kasaba ve kazalardaki” ileri gelen ve itibarlı kimselere dağıtılması istenir. Eğer geçim durumu iyi olmayan aileler, yanlarına Ermeni çocuk alacaklarsa, onlara da aylık otuz kuruş maaş verilecektir.
Özet şudur ki, güzel devletim 1915’te daha sürgünlerin büyük kısmı yollara dökülmeden, Ermenilerin öldürülecekleri tahmininde bulunarak, çocuklar için tedbir almaktadır. Hrant Dink cinayetinden önce gene bu güzel devletim, bir cinayetin işleneceğini tahmin ederek, Hrant’ı uyarma ihtiyacı hissetmiştir.
Ve Diyarbakır Valimiz, hani ne olur ne olmaz misali, bakarsın bomba falan patlar diye, can güvenliği için önlem alınmasını istemektedir.
Galiba tüm bu işlerin içinde bir “devlet aklı” var, ya da “alışkanlık”; hangisi dersiniz?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.