Şarkı sözlerinden başlık eğlenceli oluyormuş.
Cumartesi günü yazdığım “Allahım kör et beni” başlıklı yazımda yetmez ama evet süreciyle ilgili mizahi bir değerlendirmede bulundum. Yazı, esasında iktidarın bugün uyguladığı baskıcı politikalarla ilgili referandumdan aldığı güce işaret etmesi ile ilgiliydi.
Yani yazı AKP’nin bu söylemine bir karşı çıkış idi.
Teorik olarak, seçilmiş hükümete karşı (seçilen kim olursa olsun) geleneksel devlet aygıtlarının antidemokratik baskılarına karşı durmanın gerekliliğinden bahsettim. Bu karşı duruş, erki eline geçiren iktidarın zorba politikalarının gerekçesi olamaz elbet. O oyları hiç kimse “ceberut devlet anlayışı” el değiştirsin diye vermedi. Demokrasi ve özgürlük için mücadele eden kesimler o gün derin Ankara’ya karşı çıktığı gibi bugün de Gezi’de AKP’ye karşı direndiler.
İnsanların bıkkınlık duyduğu vesayet sistemine karşı aldığı tutumu öğrenci evlerine girmenin gerekçesi sayarsanız bu en hafif tabirle siyasi ahlaksızlık olmaz mı?
Neyse uzatmanın anlamı yok, buna benzer bin cümle yazıp meramımı anlatmaya gerek de yok.
Meseleye makul açıdan bakan herkes anlar sanırım.
Fakat yazı ile ilgili gelen tepkiler başka eğlenceli bir konuya değinmemi gerektirir oldu.
Özellikle ulusalcı basın 10 Kasım’ın da getirdiği duygusal iklimin etkisiyle yazımı pek bir beğendi. Konu sosyal medyada çok tartışıldı.
Kısaca “gördün mü bak, şeriatçılara destek oldun, şimdi pişmansın işte” diye özetleyebileceğim haberlerin, yorumların yanısıra hatırı sayılır ölçüde küfür ve tehdit de almış oldum.
İyi de size hak verdiğimi kim söyledi?
Hidayete erdiğimi, bundan sonra adımı TC Hayko olarak yazacağımı falan mı düşündünüz?
AKP’nin politikaları kötü tamam da sizlerin önerisi çok mu cazip zannediyorsunuz?
Hepimizin kendini “Türk” olarak nitelendireceği, yılların baskı, zulüm ve asimilasyon politikalarının devamı bana cazip mi sizce?
Her sabah çocuğumun okullarda varlığını Türk varlığına armağan etmesini makul bulmamı mı bekliyorsunuz?
Ermeni okullarında, Kürt dağlarında “Ne mutlu Türk’üm diyene” diye yazınca rahat mı ettiniz?
Binlerce kilisenin ahıra dönmesinde, azınlık vakıf mallarının gasp edilmesinde, cemevlerinin itibarsızlaştırılmasında, Kürt halkının çektiği acılarda hiç katkınız yok mu yani?
Son öğrenci evi krizi hakkında açıklama yapan Hüseyin Çelik “Mesela ben de Hıristiyanlığı, Museviliği tasvip etmiyorum” örneğiyle yaşanan krizdeki fikir ayrılıklarının normalliğini anlatmaya çalıştı?
Muharrem İnce ise 10 Kasım vesilesiyle çok veciz ve tanıdık bir cümle sarf etti: “Eğer Atatürk olmasaydı adınız Yorgo, Dimitri olurdu.”
“Afedersin Ermeni. Rum” diyenlerden ne farkınız var?
AGOS’un önünde eylem yapan, Hrant Dink’in cenazesine katılmayan ulusalcılarla bu cinayetin faillerini saklayanlar arasında nasıl bir seçim yapayım?
Seçim yapmak zorunda mıyım?
Memleketin yarısı benim Türk, diğer yarısı ise Sünni Müslüman gibi yaşamamı öneriyor.
Hiç kusura bakmayın, delirmişsiniz.
Elimden gelen tek yöntem, demokrasi adına mücadele ederken prensiplerime sığınmaktır.
Referandum bizlerin icadı olmayan, dayatılan maddeler üzerinde tek cevaplık bir soruydu.
Bu soruya evet diyenler, hayır diyenler, boykot edenler ile devam eden özgürlük mücadelesinde zaman zaman yan yana düşeriz, ayrı düşünürüz normaldir.
Dükkânı kapatmış değiliz.
Hiçbir partiye angaje değiliz.
Fakat derdin dermanını da ne ulusalcı zırvalıklarda ne de muhafazakâr baskıcı müdahalelerde buluyoruz.
Alın bunları da haber yapın...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.