Milli Eğitim Bakanı Sayın Avcı, dershanelerin kapatılmasını, hem de kesin bir dille yeniden gündeme getirdi. AK Parti hükümetinin pek çok kararını anlamaya, izaha çalıştım.
Amma şu dershaneler konusundaki ısrarı anlamadım, anlayamıyorum. Böylesine büyük bir yanlışı, haksızlığı nasıl göremez, nasıl anlayamazlar? Darbe dönemlerinde, hışımla bu kurumların üzerine gidilmesini anlıyorum. Ülkeye, eğitime hizmet eden insanların, imam hatip liselerinin önünün kesilmesi için dershanelerin hedef seçildiğini hepimiz biliyoruz. Amma bu hükümet, dershaneler kapatılırsa, imam hatip liselerinin, hem de katsayı adaletsizliğinden daha vahim bir şekilde önünün kesileceğini nasıl göremiyor, anlamıyorum, anlayamıyorum. Dershaneye gitmeyen bir imam hatip öğrencisi için tıp, mühendislik, işletme, ekonomi, hukuk, siyasal tahsili yapmak, özellikle Türkiye’nin en gözde üniversitelerine girmek adeta imkânsız hale gelecek.
Dershaneler konusuna, önyargılarla hasmane yaklaşmak ne vicdana sığar, ne sorumluluk duygusuyla bağdaşır. Ben eğitim ve öğretimin çeşitli kademelerinde, hem de ortaokuldan sonra öğretmen olma heyecanı ile yetişmiş biri olarak bulundum. Edirne Erkek İlk Öğretmen Okulu’nda iki yıl okuduktan sonra, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nu ve İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Matematik bölümünü bitirdim. Yalova Lisesi’nde fizik öğretmenliği ve müdürlüğü yaptım. Bursa Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı görevinde bulundum. Fiilen de on yıl kardeşimle kendi dershanemizde dershanecilik yaptım. Hatırlatmamın sebebi şu: Masanın her tarafında bulundum.
Bugün ilk ve ortaöğretimde temel problemler var. En önemlisi öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarının olmayışıdır. Polis, subay akademiden yetişiyor. Öğretmen nereden yetişiyor? En kıymetli varlıklarımızı, çocuklarımızı küçücük yaşlarda kime emanet ediyoruz? Karakter nedir? Temsil kabiliyeti nedir? Şefkat, anlayış, hoşgörü, nezaket var mıdır? Branşında yeterli midir? Dersini öğrenciye anlatmada, onların seviyesine indirmede, izah etmede sanat ve kabiliyeti nedir? Bunlara bakıyor muyuz?
İkincisi, bütün okullarda aynı kalitede öğretim görülüyor mu? Sayın Bakan Avcı, dershaneleri kapatıp merkezî sınavları okullarda yapacak. İşte şuraya yazıyorum; Türkiye’de öğretimin acıklı, ayıplı manzarası da o zaman ortaya çıkacak. Takke düşecek, kel görünecek. Üstelik öğretmenler de aynı okulda birbirine düşecek. “Senin sınıf şöyle dökülmüş, falanın sınıfı böyle başarılı…” Ayıklayın bakalım pirincin taşını…
Üçüncü problem, ortaöğretimle üniversite arasında doku uyuşmazlığı var. Siz lisede öğrenciyi fizik, matematik, kimya, biyoloji, Türkçeden 40 dakikada 5-10 soruluk sınavlara tabi tutun. Sonra da üniversite sınavında 25 dakikada 20-25 soruyu cevaplamak zorunda kalsın. Yıllardır bu terslik seyrediliyor, sonra da “öğrenciler neden dershaneye gidiyor” diye soruluyor…
Saymaya yerim yok. Dershaneler bütün bu açıkları kapatan, aslında öğretimdeki ayıpları örten, aksaklıkları, eşitsizlikleri olabildiğince kısa sürede gideren şu andaki en doğru kurumlardır.
Dershanelerin kapatılması büyük bir yanlış olur. Öğretmeni yetiştirin, bütün ülke sathında öğretimde kalite eşitliğini sağlayın, yıllara yayarak isterseniz dershanelere olan ihtiyacı ortadan kaldırarak -ki bu asla mümkün olmaz- hedefinize ulaşmaya çalışın. Değilse, teşebbüs hürriyetine, demokrasiye, kendinize, ülkeye, çocuklarımıza da yazık edeceksiniz…