En çok konuşulan “Azadi” (özgürlük) dövmesini iki yıl önce Türkiye’de yaptırmış, Che’yi de. İlki Dersim, bir de “Berxwedan jiyane” (yaşamak direnmektir) var. “Diyarbakır’da iyi bir dövmeci arıyorum, bulursam düşündüğüm bir şey var, zaten duyarsınız” diyor gülerek Deniz Naki. İngilizce “freedom” ya da Almanca “Freiheit” yazmış olsaydı “azadi” yerine? “İnan hiç sıkıntı olmazdı” diyor.
Bir süredir onun dövmeleri memleket meselesi. Politik görüşünü bedenine forma yapmayı ve hayatı maça dönüştürmeyi o seçmiş belki de. Ama futbolun ikinci sıraya düşmesinden de rahatsız.
“Tabii ki ön planda futbolum olsun isterim. Gerçekten şaşırıyorum, aklı başında olan insan barış ister. Barış diyorsun, siyaset yapıyor oluyorsun bu ülkede. Yetmiyor vatan haini oluyorsun, terörist oluyorsun. Ben yanlış bir şey yapmıyorum ki, her zaman barış mücadelesini veririm, kimse ağzımı kapatamaz, bedelini de öderim.”
Bedeli takım ödüyor
Son bedeli bütün takım ödüyor. Buna üzülüyormuş. Takım arkadaşlarından, yöneticilerden tepki almamış ama sorumluluk hissediyor. Diğer yandan taraftarın kendisine gösterdiği itibar ‘star’ mertebesinde. Gülüyor, belli hoşuna gidiyor ama anında da ekliyor: “Ben bu takımın bir parçasıyım. Amedspor olmazsa ben de olmam ama kendimi hiçbir oyuncunun üzerine koymam. Takımın malzemecisi, masörü, yemeklerimizi yapan anneler ne kadar önemliyse biz de o kadar önemliyiz, eşitiz. Son dönemde ismim gündeme gelmiş olabilir ama hiçbiri de “Neden Deniz’i konu- şuyorlar, bizi konuşmuyorlar” demez. Bizim aramızda öyle tartışma olmaz, siyasi tartışma hiç olmaz. Biri CHP’lidir, biri HDP’li, biri AKP’lidir. Takım olarak, aile olarak sportif bir hedefimiz var çünkü.” Tekrar sordum, evet AKP’li de varmış.
Hangisi zor?
Deniz Naki, Almanya’daki futbol kariyeri boyunca “Türk” olduğu tribünlerden hatırlatılan bir oyuncuydu. Hikayesi uzun, neonazi maceraları da var. Hangisi zor, elbette Türkiye’de Kürt, hem de Alevi olmak... “Almanya’da Neonaziler var ama onları seven yok” diyor.
Çok sevdiği, hatta bazı taraftarların koluna Deniz Naki dövmesi yaptırdığı, Almanya’daki takımı St Pauli’den konuşuyoruz. Onlardan da destek gelmiş. St Pauli mi, Amedspor mu, diye soruyor, sonra pişman oluyorum. Hem karşımda “Hangi çocuğunu daha çok seviyorsun, gibi bir soru bu” diyen bir adam var. Hem de galiba cevabı duymak istemiyorum.
Amedspor’un zor kararı
Diyarbakır’ın dışına doğru Diclekent’in daha yapılmamış yollarından bata çıka geçip Amedspor Tesisleri’ne varıyoruz. Fenerbahçe maçı öncesi yarı gergin, yarı neşeli, takım önümüzden idmana çıkıyor. Bir yanda kaslar açılıyor, sahanın dışındakiler içinse ayrı bir idman var. Takımın basın sözcüsü Soran Haldi Mızrak bir avukat, zira takım belki tüm Kürt kurumlarının kaderi olarak kendini davalardan, cezalardan ayrı tutamıyor. Kulübün bilgisayarlarına el kondu malum. Kandil’den 3-5-2 falan gibi taktik talimat mı arandı acaba? Soruyorum, sinirden gülüyorlar.
Peki maça çıkılacak mı? Kimse tam bilmiyordu dün itibarıyla. Deniz Naki’ye verilen 12 maçlık ceza için Tahkim Kurulu’na yapılan itiraza gelen cevap da kararda etkili olacak. Avukat Mızrak, ağırlaştırılmış bu cezanın tarihte tek örneği olduğunu söylüyor; hakeme yumruk atan Trabzonspor’lu Engin Baytar. Naki’nin söylediklerinin şiddet içermediğini söylüyor, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunuyorlar. Kurulun değişmeyen kararı UEFA’ya şikayet edilecek.
Yönetici Faruk Erol, takım ve taraftar olarak ikiye bölündüklerini anlatıyor. Bir grup, hukuksuz buldukları bu cezayı protesto edip kesinlikle bugün maça çıkmamaktan yana. Fakat iki maça çıkmamak lig düşürülmelerine dahi neden olacağından iyi tartılması gerekiyor. Dün tesisten ayrılana kadar yüzde 50, yüzde 50’ydi durum. Mızrak, onların her şeyi göze alıp çıkmamalarının kupaya da zarar vereceğini, diğer takımlara itiraz hakkı ya da şaibe doğabileceğini de söylüyor.
‘Oğlum top toplar’
Her şey o kadar politize oldu ki, Amedspor’un kadın futbol takımının başarısı, tam 10 dalda faaliyet göstermeleri yahut farklı futbol felsefeleri konuşulamıyor. Futbol Şube Sorumlusu Ekrem Yeşil, futbol endüstrisine, metalaşmaya direnen ‘insan odaklı futbol’ anlayışlarını anlatıyor. Altyapıdan itibaren gençler böyle yetişiyormuş. Takımın bir dolu Türk oyuncusu da var, bunu severek, tercih ederek gelmişler, kendilerini başka bir hengâme içinde bulmuşlar oysa şimdi.
Telefonlar susmuyor, herkes bir yöneticiyi araya sokup seyircisiz maça girme derdinde. Biri şöyle demiş hatta “Oğlum top toplayıcınız olsun, yeter ki maça girelim.”
Diğer yanda Fenerbahçe’nin nasıl karşılanacağı konuşuluyor. Bir grup yönetici ve kadın futbolcu ellerinde barışın simgesi beyaz çiçeklerle gideceklermiş. Karanfil, gül ya da da papatya.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.