Önümüzdeki pazartesi günü, ülkemiz bulunduğu kavşağa açılan yollardan birine girecek.
İktidar partisi lideri Erdoğan’ın, Meclis açılmadan bir gün önce Demokratikleşme Paketi’ni açıklayacağı on gün kadar önce bildirilmiş; basın toplantısının geçen hafta başında yapılacağı duyurulmuştu, sonra 30 Eylül’e kaldı.
Gelecek perşembe günü, görüşümü okuyucularımla paylaşacağım; içerik ve üslubuna ait düşüncelerimi bugün yazıyorum.
- Sayın Erdoğan ve AK Parti yöneticilerinin ilk karar vermesi gereken, bu bildirinin temel tanımıdır.
Yazmaya başlayanlar, öncelikle kime neyi duyurmak için ellerine kalemi almaktadırlar? Açıklamada, 2014-15 seçim dönemine AK Parti’nin bakışı mı anlatılacaktır veya ‘Çözüm Süreci’nin yeni bir aşaması mı tanımlanacaktır? Yoksa iktidar grubunun yeni yasama yılı açılış bildirisi mi veya 76 milyonluk Türkiye’ye iktidar partisinin yeni yönetim felsefesi mi söylenecektir?
Seçenekler daha da arttırılabilir, bunların her birine göre halk kesimlerinin bakışı, beklentileri ve yorumu değişir; her birine göre toplumun kararı ve tepkisi farklı olacaktır.
Ben, AK Parti iktidarının yeni yönetim felsefesinin açıklanması ve bunun doğal sonuçlarının sıralanmasını bekliyorum.
- Açıklamada söylenenlerin değişmez bir metin mi olduğu, zaman içinde genişleme, ekleme veya çıkarmaya izin verip vermeyeceği de önemlidir.
‘Değişebilir’ algısı veren bir metin ‘kararsızlık’ kuşkusu doğurabilir; esneme yolu olmayan bir metin de ‘düzeltme’ imkânını ortadan kaldırır.
- ‘Demokrasi Paketi’ herkese hitap etmeli, söyleyeni irdelemeye yönlendirmeden, dinleyeni içeriğe bağlayacak bir üslup seçilmelidir. Dinlerken kapsamlı yazılmış 2007 balkon konuşması hatırlanmalıdır.
- Açıklamada, ‘hukuk devleti’ kurmak için ‘demokrasi’ paketlerinin yetmediği bilinerek yazıldığı görülmelidir. Hukuk devleti; yurttaşın kamu kurumlarıyla ilişkilerinin bütünüyle demokratikleşmesi kadar, toplumun bu ilişkiyi içselleştirmesiyle kurulabilir. Ali Babacan’ın “Türkiye, gerçek anlamda hukuk devleti olmadıkça, birinci sınıf ekonomi olamaz, birinci sınıf demokrasi olamaz” sözünü, ‘zaman içinde gelişmeye’ bırakmadan ve ‘zihniyet’ mazeretine sığınmadan düşünmeli ve gerçekleştirmeliyiz.
- Çözüm süreci bir anlaşmanın belirlenen takvim süresince uygulanmasıdır. Tarafların, uygulama aşamalarını halka açıklamadan birbirlerini haberdar etmeleri herhalde anlaşma gereği olmalıdır. Çözüm Süreci’yle ilişkiliyse, Öcalan’ın ‘Demokrasi Paketi’nden haberi var mıdır?
Bunun gibi din ve ibadet özgürlüklerinin genişletilmesi tedbirlerinin Alevi liderleriyle görüşülerek kararlaştırıldığını varsayıyorum.
Demokrasilerde halk kesimleri, önderleriyle görüşmeden ileri bir adım atılsa da tatmin olmazlar; çünkü önderleri katılmamıştır; kendilerini işe ortak saymazlar.
- Makyajı da önemli ve gereklidir ama makyaj yetmez; özünde eksiklik olmamalıdır. Demokrasi Paketi’nin bana göre ‘olmazsa olmaz’larını saymak istiyorum:
1/ Her türlü düşüncenin söylenmesi ve yayımlanması artık serbest olmalı; düşüncenin her türlü araç ve örgütle yaygınlaştırılması da ifade özgürlüğünün parçası sayılmalıdır. İfade özgürlüğüne yakın ve açık tehlike ile şiddet dışında sınır konulmamalı; TCK bu ilkeye göre değiştirilmelidir.
İfade özgürlüğünü ‘Terör’ tanımı içinde sınırlayan Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmalı, terörle mücadele TCK’nın ve doğal yargının konusu sayılmalıdır.
2/ Yerleşim yerlerinin, halkın seçtiği meclislerce yönetileceği ilkesinin anayasaya açıkça yazılması savunulmalıdır.
3/ Siyasal partilerin demokratikleşmesi için iktidar partisi öncü olmalıdır.
4/ İlk ve ortaöğretim, merkezi ve yerinden yönetimler ile özel kurumlarca kurulur ve işletilir; her eğitim kurumu uygulamak zorunda olduğu temel müfredata eklemeler yapabilir.
5/ Toplantı Kanunu, izne bağlı olmayan toplantı özgürlüğünü sınırlayan hükümlerden arındırılmalıdır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.