Çözüm süreci durağına gelmeden önce barış treni pek çok istasyona uğradı. Bunların en bilineni Demokratik Açılım süreci. Tayyip Erdoğan’ın sorunun çözümünde bugünkü pozisyonuna gelmesi kolay olmadı. Erdoğan, 1991’de RP İstanbul İl Başkanlığı sırasında Kürt Sorunu raporu hazırlattı. AK Parti’yi kurulduğunda ilk defa bir partinin programına Kürt sorunun demokratik yollardan çözüleceği söylendi.
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgaliyle dengelerin değiştiğini fark eden PKK çatışmaları yeniden başlattı. AK Parti’nin iktidara gelmesiyle PKK’nın eylemsizliği sonlandırması neredeyse eşzamanlıdır. 2004-2010 yılları arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.
1 Ocak 2009’da TRT 6 açıldı. Devlet televizyonundan 24 saat Kürtçe yayın başladı. 10 Mart 2009’da resmi ziyaret için Tahran’a giden eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün uçakta ‘İyi şeyler olacak’ sözü yeni dönemin işaret fişeğini oldu. Gül’ün başlattığı bu sürece daha sonra Kürt Açılımı/Demokratik Açılım/Milli Birlik ve Kardeşlik projesi gibi farklı isimler verildi. Büyük umutlarla başlayan süreç daha isimlendirmede aşamasında yaşadığı sorunlardan da anlaşılacağı gibi kısa süre sonra hüsranla bitti.
Taner- ilişkisinin ardında ne var?
Demokratik Açılım süreci eski MİT Müsteşarı Emre Taner’in koordinatörlüğünde başladı. Hayatını Kürt sorununun çözümüne adayan Taner, bu meseleyi en iyi bilen isimlerden biri. Öcalan’la Ankara ve Bekaa günlerinde irtibatını kaybetmeyen Taner, İmralı adasında da görüşmelerine devam etti.
Taner, Kürt sorunun salt bir güvenlik sorunu olmadığına inanıyor ve problemin sadece şiddetle çözülemeyeceğini savunuyor. Dönemleri farklı olmakla birlikte Abdullah Öcalan da Emre Taner gibi Mülkiyeli. Okul yıllarında bir irtibatları oldu mu bilmiyoruz ancak aralarında farklı bir ilişkinin olduğu fark ediliyor. Taner’in muhatabına değer veren tavrının bu ilişkinin kalıcı olmasında büyük rol oynadığı iddia ediliyor.
Taner’in mesleki kariyerinin önemli bir kısmını Kürt sorunu kapsıyor. MİT Diyarbakır Başkanlığı’na bağlı birimlerde uzun süre çalışan Taner, sorunu masa başında değil, sahada öğrendi. Taner, uzun istihbaratçılık yaşamının sonunda 15 Haziran 2005 tarihinde müsteşarlık görevine atandı. Bu dönemde aldığı kritik roller gereği görev süresi dört kez uzatıldı.
Mekanizma kurulamadı!
Demokratik Açılım süreci Emre Taner’in inisiyatif almasıyla başladı. Taner, yaklaşık iki yılı aşan hazırlık aşamasından sonra Tayyip Erdoğan’ı yeniden görüşmelere ikna etti. Erdoğan ile Taner arasında mesafeli ancak saygıya dayanan bir hukuk olduğu dile getiriliyor. Ancak o yıllarda çözüm konusunda aralarında yorum farkı olduğu öne sürülüyor. Gelinen noktada sanırım bu fark artık ortadan kalktı.
Taner’in sohbetlerde ‘Açılımın nihai hedefe varamamasını zamanında gerekli adımları atılmamasına bağladığı ’ iddia ediliyor. Hükümet cephesinde ise ‘Açılım sürecinde Taner’in hükümete Öcalan’ın atacağı adımlar konusunda büyük güvenceler verdiği ancak bunların yerine getirilmediği’ öne sürülüyor. Bugün yapılan tartışmalara ne kadar da benziyor değil mi? Özellikle Habur sürecinde yaşananlar Erdoğan - Taner; Taner-Öcalan ilişkisinde kırılma yarattı. Tarafları masada tutacak bir mekanizmanın kurulamamış olması sürecin bitmesine neden oldu. Taner’in enerjisinin azalması bir süre sonra duygusal kopuş yaşamasına yol açtı. Ancak son döneminde Taner’in, Hakan Fidan’la kurduğu ilişki Oslo ve Çözüm sürecinin sigortası oldu.
Neden sonuca ulaşılamadı?
1. PKK, devleti silahla yenebileceğini ve kesin bir zafer kazanabileceğini düşünüyordu.
2. Hükümetin Öcalan’ı yerine PKK ve DTP’yi muhatap alması zaman kaybına neden oldu.
3. TSK ve PKK müzakere masasına oturmadan önce ‘son bir savaş’ yapmayı uygun bulmuştu.
4. Hükümet henüz Öcalan’la görüşmeler için hazır değildi. Diğer seçenekler tüketilmemişti.
5. Devlet ile PKK arasında birbirini besleyen karşılıklı güven krizi nihai çözüme engel oldu.
6. Öcalan, Tayyip Erdoğan’ın devlet olduğuna inanmıyor ve tasfiye edileceğini düşünüyordu.
7. Hükümet-MİT-DTP-PKK arasında gerekli koordinasyon ve iletişimin sağlanamaması.
8. Habur sürecinin yönetilmesinde yapılan hatalar süreci zehirledi ve yeniden başa dönüldü.
9. Gülen hareketinin açılımla beraber KCK operasyonlarını başlatması süreci sekteye uğrattı.
10. 2010 Referandumu sonrası Öcalan, Erdoğan’ın yeni devletin sahibi olduğunu gördü ve yeniden masaya oturdu.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.