Demokrasiyi korumak için diplomatik platformda 'yalnız' kalmayı göze alırken bu sebeple 'demokrasiyi sorgulamaya' başlamak izaha muhtaç bir duruş.
2010’un Aralık ayında Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin polis muamelesi ve geçim sıkıntısı sebebiyle kendisini yakmasının buralara varacağını herhalde hiç kimse tahmin etmemişti.
Muhammed Buazizi de yaktığı kıvılcımla önce Tunus, sonra Libya ve Mısır’da diktatörlerin alaşağı edileceğini, Suriye’de iç savaş çıkacağını aklından bile geçirmemişti. Victor Hugo’nun dediği gibi “Hiçbir şey vakti gelmiş bir fikri durduramaz.”
Rejimlerin yıkılması kendiliğinden barış ve sükûnet getirmeyeceği için de kavga devam ediyor.
Mısır’da askeri darbe ve Mursi destekçilerinin uğradığı katliam, işlerin daha da kötüye gideceğine işaret ediyor. Karşılıklı nefret ve sertleşme bir iç savaşın çok yakında olduğunu gösteriyor.
Arap Baharı’na herkes gibi memleketimiz hazırlıksız yakalandı. Davutoğlu’nun Ortadoğu’da siyasi etkiyi arttırma çabaları Arap Baharı’yla güncellenmeye çalışıldı. Netice ortada. Ortadoğu’da neredeyse Katar hariç ilişkilerin iyi gittiği bir ülke kalmadı. Diktatörlerin pabucu dama atılınca, çok yakın zamana kadar iyi geçinilen diktatörlerle köprüler atıldı. Kaddafi’den alınan ödüller, ‘kardeşim Esad’lar’ unutuldu. “Libya’da NATO’nun işi ne?” yalpalamaları yutuldu.
Diktatörlerini teker teker deviren Arap halklarına bir model sunmak, onları himaye altına almak, bir Sünni ağabey olarak kanat germek arzusu dış politikayı biçimlendirdi. Netice, Suriye’deki iç savaşta neredeyse aktif bir taraf olmak ve Mısır konusunda yalnız kalmak oldu.
Mısır’da yalnız kalmak kötü müdür? Şayet amaç demokrasiyi savunmak, katliamlara karşı çıkmaksa elbette değil. ABD’nin ve AB’nin darbeye darbe dememesine ya da Suudi Arabistan’ın darbecilere destek vermesine karşı çıkmak yalnızlık getirecekse getirsin.
Amaç, demokrasi ilkesini korumak ve bunu uluslararası platformlarda çıkar gözetmeksizin yapmaksa ne güzel.
Güzel, güzel olmasına. Ama o vakit Başbakan’ın Mısır’da Batı devletlerinin tutumunu eleştirirken şu söylediklerine bir mim koymak gerekiyor:
“Batılı ülkeler eğer samimi davranmazlarsa, samimi adımlar atmazlarsa ben inanıyorum ki artık demokrasi dünyada sorgulanmaya başlayacaktır. Buna biz de dahiliz.”
Bu cümleden “Batı samimi davranmaz, Mısır’da demokrasiyi sahiplenmezse biz de demokrasiyi sorgulamaya başlarız” dendiğini mi anlamamız gerekiyor?
Başbakan demokrasiyi sorgularız derken neyi kastediyor? Bu bir açıklamanın satır aralarında kalamayacak kadar önemli bir açıklama.
Demokrasiyi korumak için diplomatik platformlarda ‘yalnız’ kalmayı göze alırken bu sebeple ‘demokrasiyi sorgulamaya’ başlamak izaha muhtaç bir siyasi duruş. Demokrasinin neden ve nasıl sorgulanacağının cevabını, bu sorgulamanın sonunda ne yapmayı düşündüğünü Erdoğan’dan talep etmek herhalde hakkımızdır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.