• BIST 9335.51
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 11 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 3 °C

Demokrasiyi araçsallaştırmak

Nabi Yağcı

“Özgürlükler sınırsız olmaz” klişesinin devamı olan bir klişe daha var: “Demokratik özgürlükler onu boğmak için kullanılamaz” klişesi. Sırf çok tekrarlandığı için insanın kulağına mantıklı gibi gelen bu önerme, gerçeklikle bağı olmadığı, bu bağ koparıldığı için yanlış. Yanlış olmasının ötesinde tehlikeli biçimde yanıltıcı da.

Bana tarih boyu bir tane toplum gösterin ki demokrasi ve özgürlüklerin çokluğu nedeniyle boğulmuş olsun. Gösteremezsiniz. Durum tam tersidir çünkü. Bu klişe açlıktan ölme sınırında olan Afrikalı bir çocuğa “çok yeme sonra obez olursun” demeye benzer.

Gerçeklikle ilişkisi olmadığı halde bu klişe neden bu denli sık kullanılıyor?

Demokrasi korkusundan

Fakat ilginç olan şu ki, demokrasi açlığı içinde olanlarca da bu klişe tekrarlanıyor. Yani amaç hâsıl olmuş, klişe yabancılaştırma, aldatma görevini yerine getirmiş oluyor.

Oysa hepimiz biliyoruz ki tarih boyu demokrasi talebi muktedirlerin iktidar gücünü sınırlamak için gelmiş ve demokrasinin gelişmesi de bu yönde olmuştur. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin doğması da böyle olmadı mı?

Fazla demokrasinin boğulma yaratabileceği endişesini taşıyan bir mantık demokrasiyi “amaç değil araç” gören bir mantıktır. Oysa demokrasinin amacı veya demokrasi amacı daha fazlasına varmaktır. Sol olarak burjuva demokrasisini “tu kaka” diye gördüğümüz için kendimize dönük eleştiri yapalı yıllar oldu. Artık tartışılan bu değil. Ama bu eleştirimizi de doğru anlamak lâzım, yani bu ülkede burjuva demokrasisi vardı da onu reddediyorduk değil. Nerede o günler?

PKK nedeniyle bugün solu, solun demokratlığını tartışanlar farkında mı acaba, burjuva demokrasisi solu değil Türkiye’yi, iktidarı eleştiriyor; AİHM, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, AB... Burjuva gibi burjuva olun diyor. Bugün ifade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere Türkiye dünya sıralamasında sonlarda geliyor.

Hâl böyleyken, “PKK yarın iktidar olursa diktacı bir yönetim kuracak, Kürtlere demokrasi getirmeyecek” deniyor. Öyleyse ... tasfiye edilmeli! Ne zaman ve nerede iktidar olacak, olur mu olamaz mı sorularını geçelim, ama bu yaklaşım acaba demokrasiyi araçsallaştırma yanlışını ima etmiyor mu?

Kürt halkının geleceğine kendisi değil de biz karar vereceksek, kimi seçip kimi seçmemesine, kimin peşinde gidip kimin peşinde gitmemesine biz karar vereceksek o zaman kafamızda demokrasi nasıl amaç olabilir? Demokrasinin amaç olması başkaları adına demokrasi biçmek değil herkesin kendi geleceği üstüne özgürce karar vereceği koşulları yaratmaktır. Şiddetin bu gerçeği gizlediğine kuşku yok, onun için şiddeti bir de bu nedenle eleştiriyoruz ama kirli suyla bebeği de atmak niye?

Etyen Mahçupyan bana yanıt olarak yazısında “Devlet’in çözümsüzlüğü beslemesinin nedeni PKK şiddeti değil. Devlet zaten sorunun temelinde var ve çözme niyeti zayıf. Asıl soru, devleti çözüme yöneltecek Kürt siyasetinin ne olduğu... Şiddet bunu sağlamadığı gibi, devleti de çözmeme konusunda haklı çıkartan bir etki yaratıyor” demiş. Tamamen katılıyorum. Ama ince bir ayrıntıyı ihmal etmeme koşuluyla. “Devlet zaten sorunun temelinde var, çözme niyeti zayıf “ dedikten sonra o temelin ve niyetin üstünden atlayıp çözümsüzlükte simetrik bir sorumluluk aramak doğru mu? Haydi, uzatmayalım, sorumluluk eşitliğini kabul edeyim ama...

Eşit olmayan koşullarda normal siyaset!

Ben de tam bunu tartışıyorum yani Kürtlerin siyaset yapabilme koşullarını normalleştirmeyi. Kürtlerin ağırlıklı olduğu kaç siyasi parti kapatıldı biliyoruz. Bir çırpıda hepsinin adlarını sayamam bile. Kaç kez ateşkes ilân edildi ama çözüm gelmedi onu da biliyoruz. BDP’nin Meclis’i boykot kararını eleştirenlerdenim, dönün çağrısı yapanlardanım; Meclis’e döndüler ama bugün KCK operasyonlarıyla BDP’nin neredeyse siyaset yapacak kadroları kalmadı, onu da biliyor olmalıyız. Operasyonlar Kürt sorununun çözümünü savunan aydınlara da uzandı üstelik, yani onları normal siyaset yapmaya teşvik edenlerin de sesi kısılmak isteniyor.

Öte yandan yalnız Kürt sorununu değil ifade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere demokrasimizi normalleştirecek yasal düzenlemelerin AK Parti tarafından üç dönem iktidar olduğu halde gerçekleştirilmediğini de biliyoruz. Onun için “yetmez” demiştik.

Bütün bunlara karşın ben de Kürt siyasilerinin başka şey değil siyaset yapmalarını istiyorum; bu isteğimin yukarıdaki kötü tablo içinde hiç de normal durmadığını bildiğim halde. Yani eşitsiz koşullarda normali isteme tuhaflığına düştüğümü bilerek.

Ama diz çöktürülmelerine de karşı çıkarak...

Bu hâl karşısında, sorumluluk beklerken hangimiz “kötülüğe sırtını dayamış” oluyor?

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89