• BIST 9827.23
  • Altın 2954.659
  • Dolar 34.7445
  • Euro 36.5021
  • İstanbul 10 °C
  • Diyarbakır 4 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 12 °C
  • Berlin 7 °C

Demokrasinin sabah kahvaltısı

Nihal Bengisu Karaca

KEMAL Kılıçdaroğlu’nun Silvan’da 13 askerin şehit edilmesi üzerine söylediği, “Askeri moralsiz bırakırsanız böyle olur” açıklaması üzerine bir yazı yazmış ve Türkiye’de bazı şeylerin neden hiç değişmediğine ilişkin buruk bir yazı yazmıştım. Bu yargımı, Aynur Doğan’ın Kürtçe şarkılarını protesto eden konser ahalisinin durumu iyice pekiştirmiş ve hayal kurmaya bile mahal kalmadığı yolunda sözler sarf etmiştim. Dün ilk anda orduda istifa depremi olarak sunulan olayları ve “kriz”in nasıl adım adım, dirayet ve kararlılıkla çözüme ulaştığını izledim.

Bir iki televizyon kanalı hadiseyi “Orduda istifa depremi” olarak vermeye, “kötü şeyler olacak” enjeksiyonu yapmaya “gayret” sarf ediyordu. Ama ne moderatörler ne çağrılan konuklar, yakalamak istedikleri tonu tutturamıyorlardı. İstedikleri “huruç” hareketini başlatamıyorlardı. Gönüllerinden geçen kıvılcımı yaratamıyor, tökezliyorlardı. Birkaç yıl önce olsa Fikret Bila’dan daha cengaverleri çıkar, ekranlar onlarla dolar, meseleye askerden daha askerci bakan, militerden daha militarist olan görüşlerini savunurken masaya yumruk vurmalar da ihmal edilmezdi. Çok önemli bir şey değişmişti sahiden. Askerin, sandıktan çıkan iradeye galebe çalması gerektiğini düşünen ve bu düşüncesini “a priori” doğru olarak savunanlar “ayrıksı” hale geliyordu artık. Sırıtıyor, yalnızlaşıyorlardı.

Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun feveranları, Türkiye’nin yeni döneminde siyaset yapmak için ne kadar “eski” olduklarının altını çizdi yeniden. Önce, belli ki biraz da kargaşa çıkması umuduna atılan bir demir olsun için kullanılan “istifa” terimi, sonra “askerin onursuzlaştırılmasına karşı çıkan bir grup vicdanlı komutanın dramı” olarak lanse edilen emeklilik istemi ve nihayetinde hükümetin emin adımlarla süreci uzatmadan, sarkıtmadan ve spekülasyonlara sebebiyet vermeden nihayete erdirmesi, bir büyük değişimin son önemli rötuşları oldu. Hükümet, eleştirilecek birçok şeye imza atsa da, sivil siyasetin güçlendirilmesi, halk iradesinin militer baskılardan kurtulması için önemli olan adımları atmada hiç gevşeklik göstermedi.

Son seçim sonrasında vuku bulan bu ilk önemli asker-sivil geriliminde de doğru adımları atarak kararlığını perçinledi. Hadise, evet Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk. Doğru, görev süresi devam eden Koşaner’in de, zaten emekliliği gelmiş komutanların “emeklilik talebi”nde bulunmaları da asla sıradan bir olay değil. Bundan beş altı yıl önce olsa hadise “büyük bir kriz” olarak nitelendirildikten sonra, dört bir yandan gelen köpürtme efektleriyle bir darbe, hiç değilse bir postmodern darbe ortamı yaratılır, en hafifinden satır araları çakmak çakmak parıldayan bir e-muhtıraya maruz kalınırdı. Sivillere haddi bildirilir, “devletin başının kim olduğu” millete belletilir, bir süre sonra başımız okşanırdı: Siz sivilsiniz, kapasiteniz belli, olur böyle vakalar... Bundan sonra doğru adamları iktidara getirin, hadi bakalım, gelsin yeni seçimler.... Ama artık öyle değil. Bundan sonra şöyle olacak: Milletin yetki verdiği kimse, devleti de o yönetecek. Halk tarafından seçilmiş olan iktidar, devletin olmazsa olmaz birimlerinde kimle istiyorsa onunla çalışma hakkına sahip olacak. Bu hakkın yönetme yetkisinin tamamlayıcısı olduğu gerçeği, anlaşılamayacak kadar karmaşık bir şey değil.

Ordunun devleti yöneteni yöneten bir kurum değil, devleti yönetene “bağlı” bir kurum olduğu, hem kâğıt üzerinde hem pratikte hayata geçen bir düstur olacak. Aksini savunulabilir bulanlar, tartışmalarına abuk sabuk fikirler mezarlığındaki ebedi istirahatgâhlarında devam edecekler. Bundan sonra sivil olup asker gibi düşünen rektörler çıkıp hükümetler için, “Biz onlara siyasi iktidarı verdik; ama onlar devlet iktidarını da istiyorlar. Olmaz ki, aaa!” diyemeyecek. İşin ilginci, askerin bir bölümü dahi bunların farkında. Söz konusu demokratik tasavvur değişikliğine geç bile kalındığını düşünecek kadar olgun, mevzuyu anlamış.. Keşke üniformayı kalbine giymiş olan kimi sözde siviller de, bayatlamış peksimetleri gevelemek yerine, bu yeni hakikatin sabah kahvaltısında yer almayı becerebilseler... Zira bu sofrada daha fazla gelecek var, daha fazla umut var, çeşitlilik var.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89