BDP’de Selahattin Demirtaş’ı istifa noktasına getiren ve şimdilik istifadan alıkoyan gelişmelerin arka planındakileri zamanla daha net öğreneceğiz.
Krizin nedeni, Demirtaş’ın yerel seçimlere batıda HDP çatısı altında girilmesi kararına ve doğuda uygulanacak kadın kotasına karşı çıkması olarak gösteriliyor.
Bununla beraber, dün Demirtaş’ın Diyarbakır’da yaptığı açıklamada, demokratikleşme paketine dönük bugüne kadar kullandığı en sert ifadeleri ve bağlantılı olarak sürecin fiilen sona erdiği yolundaki değerlendirmelerini dikkatli okuduğumuzda başka gerçekler de kendini gösteriyor.
Demirtaş’ın üzerindeki baskı
Hükümetin özellikle son 3 ayda bu paketle domine ettiği çözüm sürecine yaklaşımı ve paketin Abdullah Öcalan ve Kandil’de yarattığı hayal kırıklığı belli ki krizin temel nedenlerinden birini oluşturuyor.
Çözüm sürecinin iteklemesiyle, solla ittifak yaparak Kürt olmayanların da oyunu alabilme, batıda da oy kapabilme stratejisi üzerinde çalışan BDP’de, bazı marjinal grupları da içinde barındıran HDP ortaklığının yarattığı ayrışmanın krizin nedenlerinden sadece biri olduğu açık.
Çözüm sürecinin hükümet tarafından başlatıldığı günden bu yana BDP’de bütün hesaplar, partinin kuruluş amacına ve Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarının mümkün olabildiğince iyileştirilmesi üzerine yapılıyor.
Bu nedenle, HDP ya da kadın kotası gibi konuların büyük resimde en önde yer aldığını düşünmek doğru bir yaklaşım olmaz.
Çözüm süreci ve demokratikleşme paketi konusunda hükümet, İmralı ve Kandil arasında mekik dokuyan Selahattin Demirtaş’ın da, ortaya kendileri açısından kabul edilebilir bir paket çıkmışsa, başka bir nedenle istifa noktasına gelmesi siyaseten herhalde gerçekçi bir yaklaşım olarak kabul edilemez.
BDP’de baş gösteren krizi değerlendirirken elbette şu noktalara da dikkati çekmek gerekiyor:
BDP’den Türkiye partisi olur mu?
1- Krizin bu kadar derinleşmiş olması, “Silahlar sussun, siyaset konuşsun” düsturuna oturtulmaya çalışılan çözüm sürecinin, BDP’de siyasetin elini beklendiği kadar güçlendirmediğini gösteriyor. Tek neden HDP ittifakı bile olsa, Öcalan’ın talep ettiği, Kandil’in de desteklediği bu seçim stratejisine karşı çıkabilmek mümkün görünmüyor.
2- Etnik bir temel üzerine inşa edilen, bireysel karşılıklar üzerinde yükselmeyen BDP’de bırakıp gidenin siyasi geleceğinin olması çok zor. Ayrıca, İmralı ve Kandil’le ters düşmenin, dağda militan olduğu sürece siyaseten bir karşılığı olamaz. Bu nedenle, BDP’de oyunun kuralları normal demokratik sistemin enstrümanları kullanılarak oynanamaz. Daha öz ifadesiyle Demirtaş’tan Sarıgül olmaz.
3- HDP ile bir açılım yapmaya çalışacak olan BDP’den bir Türkiye Partisi olması da zor görünüyor. Etnik, söylemi de etnisite üzerine oturan BDP’nin önümüzdeki seçimlerde batıda çok spesifik yerler dışında şansının yüksek olduğunu söylemek zor. Türkiye’de etnik orijini Kürt olmayanlardan BDP’ye oy verebilecekler, yüzdeleri hatırı sayılır bir oranda değiştirecek nicelikte değiller.
Sınır dışına çekilmenin durdurulduğu bir süreçte ortaya çıkan demokratikleşme paketinde hükümetin kullandığı tercihler ve Öcalan’ın “müzakere” beklentisinin henüz karşılanmamış olması BDP’yi sarsan bir noktaya ulaşmış görünüyor. Parti içi kriz hükümet için önemli ama asıl önemlisi bu krizin yönetilmesi. Ve krizin nasıl yönetileceğine karar verecek nihai adreslerin İmralı ve Kandil olması işi zorlaştırıyor.
“Demirtaş’ın konuşması her şart altında elinde silah olanın konuşmasından çok daha iyidir” diyenler bunu başkalarına da söylesin.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.