Bu satırları yazarken Taksim’de çok güzel, coşkulu şenlikli bir 1 Mayıs yaşanıyordu. “Tek dileğim” Türkiye’nin her yerinde bu 1 Mayıs’ı kavgasız, çatışmasız adına... lâyık bayram havası içinde kardeşçe kutlamamız. 1 Mayıs alanlarına koşanlar aralarındaki ideolojik, siyasi, inançsal farklara rağmen bu ülkenin insanlarının hak ettikleri daha insanca yaşama ve barışa kavuşmasını isteyenlerdir. Çatışmasız, kavgasız bir 1 Mayıs isteği bu işçi ve emekçi bayramını doğuran enternasyonalist dayanışma ruhunun da talebidir. Bu umutla bayramımız hepimize kutlu olsun.
Daha insanca yaşam isteği tarih yüklemli bir istek. Tarihe baktığımda bu talebin toplumların yaşam düzeyleri yükseldikçe azalmadığını tersine arttığını görüyorum. Çünkü insan dediğimiz hayvanı diğer hayvanlardan ayıran en önemli fark, belki de “talep yaratan“ tek canlı olmasından ibarettir. Elinin ulaştığı meyvelerle yetinmiyor, doğada olmayan meyvelere de talep yaratıyor insanoğlu.
Zorunluluklar âleminden özgürlükler âlemine geçmek gibi mesela...
Tunus, Mısır, Libya ve Suriye halklarının ruhunda isyan ateşi yakan kıvılcım “daha insanca yaşam” isteğinden başkası değildi. Başka deyişle yalnızca karnını doyurmak değil insan yerine konulmak, eskisi yaşam tarzını reddederek kendisinin de karar sahibi olacağı yeni bir yaşam tarzını istemekti.
Bugün Kürt özgürlük hareketini tutuşturan kıvılcım da budur, Kürt insanının insan yerine konulması. Kim bilir kaç kez duyduk, sokaktaki sıradan Kürt insanına “Ne istiyorsunuz ?” diye sorulduğunda yanıt hep aynı oluyordu:
“Adam yerine konulmak.”
Dün bu talep mağdurun mağrurdan talebiydi. Bir Türk’e nasıl davranılıyorsa kendilerine de öyle davranılsın talebiydi bu. Yani negatif hak talebi. Şimdi ise Kürtlerin talepleri artık negatiften pozitif hak talebine yükseldi. Dün bu soruyu soran bir Türk’e “Beyim, adam yerine konulmak istiyoruz” diyen Kürt bugün artık “Beyim” sözcüğünü telaffuz etmiyor. Kürt halkı artık mağdurun boynu eğik talepkârlığını aştı, halen baskı altında ama artık aynı zamanda muktedir bir halk olarak talep ediyor.
Kürt özgürlük hareketinin talebi açık: Demokratik özerklik.
Her halkın en doğal hakkı olan kendi geleceğini kendisinin belirleme hakkını, Osmanlı’dan günümüze gasbedilmiş bu hakkı geri istiyor Kürtler. Kimden talep ediyorlar, devletten mi? Hayır!
Tarihten talep.
Reel bir toplumsal güç kazanmış bir talep kümesi devleti aşıp tarihe yöneldiğinde bu talepler radikal demokrasi talepleri anlamına gelir ve karşılanmaları da en hafifiyle bir devrimsi değişimi gerektirir. Hiç şüphesiz bu böyle olur, zira bu talepler manzumesi bizatihi devleti değiştirmeyi zorlar. Tıpkı bizde askersel vesayet devletini demokratik cumhuriyete dönüştürme talebi gibi.
Kürt halkının gittikçe daha fazla kitleselleşen hak ve özgürlük talepleri devletin sivil demokrasi temelinde yeniden yapılanmasını zorunlu kılıyor. Yeni anayasa bu talebi karşılamadığı sürece “yeni” olamaz. Özcesi, devlet yeniden yapılandırılmadan Kürt sorununu çözmek artık mümkün değildir. Bu talebi ise Kemalist devletin hiçbir hükümeti karşılayamaz. Ancak Kemalist devleti de dönüştürmek isteyen bir iktidar bunu başarabilir. AKP iktidarı buna en yakın olandı ama şimdi bir sınıra dayandı ve durdu.
Ne var ki, Kürt özgürlük hareketi de bugün devleti yeniden yapılanmaya zorlayan en etkili, kitlesel sosyal ve siyasal hareket olmasına karşın tek başına bu sonucu elde edemez; solun marjinal kesimleriyle ittifakının buna yetmeyeceği de aşikâr.
Bu demektir ki, böylesi köklü bir dönüşümü tek başına bir iktidar değil ancak vesayetçi devlete karşı olan ve derin değişim isteyen bütün güçlerin, konjonktürel değil ama “tarihsel bloğunu” oluşturan hegemonik bir güç başarabilir. Bunun anlamı, Kemalist vesayetçi devletin kuruluşundan bu yana sistem dışına ittiği ve bu nedenle tarihsel muhalefet durumunda olan sosyal ve siyasal güçler. Bu güçleri ısrarla yineliyorum: İslamcı hareket, Kürt hareketi ve milliyetçi/ulusalcı olmayan demokratik-sol güçler (entelektüel aydın hareketi).
24 Nisan 2011 tarihli “Radikal İki” gazetesinde “Seçim siyasetinin ekseni” başlığı altında Ayşe Kadıoğlu’nun bir yazısı yer aldı. Bu yazıdaki yaklaşıma aynen katılıyorum. Sayın Kadıoğlu yazısında değişimden yana bir parti olarak AKP’nin bugün duraklamasını eleştiriyor ve “BDP kilit parti” diyor . “Bugün AKP’yi demokratikleşme yönünde besleyecek olan en önemli parti BDP. AKP, CHP’ye göre siyaset yaptığı müddetçe demokratikleşmeden uzaklaşacaktır. BDP’yi referans aldığı takdirde ise demokratikleşme ivmesini yeniden yakalayabilir. Siyaseti AKPErgenekon gerilimine kilitlemek olsa olsa vesayeti güçlendirmeye yarar. Özetle, BDP destekli bağımsız adaylar bugün Türkiye’nin demokratikleşmesi için kilit önemde.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.