2015 yılı her şart altında çözümü hızlandıracak gelişmelere gebedir. Nasıl bir “çözüm” sorusunu cevaplamaktan ısrarla kaçınıp bu kelimeye soyut ve mistik anlam yükleyenler dahil herkes hızlanmanın kaçınılmaz olacağının farkında.
İktidar partisi ve Erdoğan, nasıl bir algı inşası ile kamuoyunu yönetmeye çalışırsa çalışsın, somut sorun ve beklentilere cevap verecek adımlar atmadıkça inişe geçmesi önlenemez. Bu inişin hangi hız ve düzeyde seyredeceği elbette alternatiflerinin gücü ve etkinliği ile ilişkilidir.
Sandığa gitme oranının düşmesi yada iktidar dışı partilere yönelimin yeterince içe sinmese de kerhen seyretmesi elbette bir ihtimal. Tam bir sahiplenme olmasa bile iktidar partisine oy verme eğilimi nasıl bu güne kadar ve belki hala ciddi düzeyde ise tersi de pekala mümkündür. Yani muhalefet partilerinin yeterince ikna edici bulmamakla birlikte oy verme eğilimi pekala güçlenebilir.
Bu anlamda analiz yaparken üzerinde odaklanılması gereken “geçişken oylar” konusudur. Şimdiye kadar oy verdiği parti dışında bir partiye oy verme durumunda nereyi tercih edeceği noktası bu geçişkenliğe dair ipuçları verir.
Partilerin kuracağı dil ve aday profili bu geçişkenliği şekillendirir.
CHP geçmişi ile yüzleşen ve yeni bir siyaset üreten tavra girdiğinde ne ölçüde ulusalcı oy kaybına uğrar? Bu kaçan oy nereye gider? CHP’yi Kürt sorununa yakınlaşan yaklaşımı dolayısı ile eşleştiren kitlelerin gidebileceği adres MHP yada yeni kurulacak partiler olabilir. Buradan iktidar partisine bir kayma imkansızdır.
Tersine CHP tıpkı AKP gibi milliyetçi söylemelere yöneldikçe buradan ayrılacak oyların gidebileceği tek adres HDP olabilir.
Bu tablo şunu çok açıkça göstermektedir. Ya iki merkez parti demokratik çözüme yönelir ve çözümün toplumsal kapsama alanı genişler yada tersi olur ve çözümden yana beklentisi olanlar yeni bir adres arayışı ile HDP’yi alternatif olarak görmeye başlar.
Bu durum aktörlerden bağımsız olarak sorunun belirleyiciliğidir. Elbette çözüm beklentisi ile HDP’ye yönelimin düzeyini belirleyecek faktörlerin başında kurulacak dil ve görünümün bu genişlemeye uygunluk gelecektir.
HDP’nin bu açılımı yapmasının önünde iki handikap bulunmaktadır. Bunlardan birincisi doğrudan Kürt sorununun kendisidir. Bir paradoks gibi gözükse de hem büyümenin dinamiğini oluşturan Kürt sorunu aynı zamanda içe kapanmanın zeminini de oluşturmaktadır.
Kaçınılmaz olarak Kürt sorununa sahiplenme söz olacağına göre mesele bu sahiplenmenin kamuoyuna nasıl yansıtılacağı ve ne ölçüde ikna edici argümanlarla ortaya koyulacağında kilitlenmektedir. Özellikle Kobanê sürecinde Kürt sorununa duyarlılığı artan Kürtlerin kendi partilerine yönelmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak davetkar bir dilin geliştirilmesi bu açıdan önemlidir.
İkinci handikap ise diğer sorun alanlarında demokrasi talebinin bir sivil toplum örgütü gibi değil parti gibi ortaya konulmasıdır. Bu noktada HDK’nin işlevsel katkısı HDP’yi rahatlatır. HDK’nin toplumsal ve düşünsel çabaları, HDP’nin daha kitle partisine uygun dil inşa etmesini kolaylaştırır.
Aksi halde HDP’yi marjinal göstermeye yönelik karşı propaganda ve saldırılar karşılık bulacaktır. Her toplumsal kesimin kendi sorununu merkeze koyan çaba ve söylemleri, hak temelli mücadelede son derece anlaşılabilir bir durumdur. Ancak siyaset dili toplumsal dönüşümü hedeflerken daha gerçekçi kurulmak zorundadır.
Çözüm süreci ve demokratikleşme birbirinden ayrılmaz iki parça ise bunun Türkiye kamuoyuna yönelik siyasal zemini yeniden şekillendirilmelidir.
DTK yada DBP’nin çalışmaları bu yeniden şekillendirmeyi zorlaştırmaz aksine kolaylaştırır. Artık bileşik kaplar benzetmesini sadece farklı Kürt bölgelerindeki gelişmeler için değil, Kürdistan ile Türkiye arasındaki etkileşim açısından da yapabileceğimiz bir döneme giriyoruz.