1071 yılında Hıristiyan Bizanslılarla Müslüman Selçuklular arasındaki Malazgirt Savaşı’nda Türk Selçuklu Sultanı Alparslan’ı onbin askerle destekleyen Kürt Mervanilerden bu yana Türk-Kürt ilişkilerinin tarihi bin yıla yaklaşıyor.
Yaklaşık bin yıllık bu birlikteliğin tamamen sorunsuz ve güllük gülistanlık geçtiği söylenemez.
Ancak tıpkı ailelerde olduğu gibi acı-tatlı, mutlu-mutsuz, bazen tartışmalı bazen kavgalı günler olmakla birlikte bu birlikteliğin; halklar-toplumlar arasında tarihin kaydettiği en uzun ve en kaynaşmış örneklerinden biri olduğu söylenebilir.
Kürt Mervani Hükümetinin bizzat destek oldukları Selçuklularca kısa bir müddet sonra ortadan kaldırılması, Çaldıran Savaşı’nda 25 Sünni Kürt Beyliğine özerklik verilirken binlerce Alevi Kürdün öldürülmesi, sağ kalan Alevilerin ise toplumsal hayatın dışına sürülmesi, 1839 Tanzimat Fermanı sonrası Osmanlı Modernleşmesi doğrultusunda merkezi hükümet modeline geçilmesi ile birlikte 1514 Çaldıran Savaşı sonrası Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim ile Kürdistan Beyleri arasında imzalanan özerklik anlaşmasının bozularak Kürt Beylerinin ortadan kaldırılması tarihi Türk-Kürt ilişkilerinin önemli kırılma noktalarıdır.
Bütün bunlara rağmen 1071’den, İttihatçıların iktidarı gasp ettikleri 1909 yılına kadar geçen sürenin Kürtler açısından tek taraflı olarak yakıcı, yıkıcı, toplumsal yapıyı alt üst edici, inkarcı ve asimilasyoncu olduğu iddia edilemez.
Kürt Sorununun modern zamanların bir sorunu olarak ortaya çıktığı 20. Yüzyılın başlarından günümüze kadar 3 ana çözüm projesi uygulandı denilebilir.
İttihatçı Kemalist model
1909’da İttihat ve Terakki’nin başlattığı ve 1918 ile 1924 yılları arası (Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş dönemi) hariç 2000’li yılların başına kadar uygulanan İnkar-baskı ve asimilasyon dönemi.
Bu dönemi uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Şeyh Said Kıyamı, Ağrı, Zilan, Dersim İsyanları, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbeleri ile 1990 yıllarının binlerce köy boşaltılması, faili meçhul cinayetler milyonlarca Kürdün göç ettirilmesi… herkesin bildiği tarihi gerçekler.
Bu projeyi kısaca "İsyancı Kürtleri yok etme, sağ kalan Kürtleri ise Türkleştirme" projesi olarak ifade edebiliriz.
Gülen cemaatinin Kürt çözümü
Gülen Cemaati’nin 2007-2008 yıllarında şekillenmeye başlayan önce Bolu Abant’ta sonrasında ise Erbil’de yapılan toplantılarla somutlaşan Kürt Projesi.
Abant’ta ve Erbil’de düzenlenen toplantıların sonuç bildirgelerinde Kürtçe anadilde eğitim dahil AKP’nin çok ilerisinde birçok hak kabul edilerek kamuoyuna deklare edildi.
Ancak bu çözümün önünde en büyük engel olarak PKK görüldü ve 2009 Mart ayındaki yerel seçimlerden hemen sonra AKP Hükümeti de ikna edilerek KCK operasyonları başladı.
Bu doğrultuda PKK, KCK, BDP mensupları ile bunlara sempatizan sivil toplum kuruluşları ile neredeyse bunlara ‘selam verenler’ bile tutuklanmaya başlandı. 10 bine yakın Kürt cezaevine konuldu, bir o kadarı tutuksuz yargılanmaya başlandı.
Oslo süreci başta olmak üzere PKK’yi muhatap olarak alan her türlü ilişki (görüşme-diyalog-müzakere) PKK’yi büyütme ve güçlendirme olarak görülerek karşı çıkıldı, bozulmaya çalışıldı.
‘Dağdaki PKK’liyi yok etme, şehirdekini ise diskalifiye etme’ esasına dayalı bu "PKK’siz çözüm" süreci yaklaşık 4 yıl sürdü.
Bu süre zarfında Kürtlerin demokratik haklarının tanınması ile ilgili AKP Hükümeti üzerinde ciddi bir baskı da oluşturulmadı. 2010 yılındaki ‘Yetmez Ama Evet’ referandumu ile toplum oyalandı.
Bu projeyi de “Türklüğün emrinde ve kontrolünde, PKK’siz bir Kürtlük” olarak özetleyebiliriz.
AKP’nin çözüm süreci
Oslo süreci ile başlayan, 14 Temmuz 2011 Silvan Olayı ile kesintiye uğrayan; sonrasında ise 26 Eylül 2012 tarihinde Abdullah Öcalan’ın Tayyip Erdoğan’a yazdığı mektup ile tekrar başlayan ve halen de sürdürülmekte olan ve direkt olarak PKK’yi Abdullah Öcalan’ı muhatap alan çözüm süreci.
AKP’nin bu politikası ise başlıca iki ana noktada eleştirilmektedir.
1- AKP’nin çözüm projesine en büyük eleştiri PKK’nin dışındaki laik-seküler, sol, sosyalist, liberal, milliyetçi… Kürt siyasetçiler ile İslamcılar’dan (Kürt-Türk) gelmektedir.
Bu çevreler AKP’yi, çözüm sürecinde PKK’yi tek muhatap olarak almakla; Kürtleri ve Kürdistan’ı PKK’ye terk etmekle suçlamakta, PKK’nin gerek Türkiye’de gerekse Rojava’da ortaya koyduğu pratikle kendinden veya kendi kontrolünde olmayan hiç kimseye hayat hakkı tanımadığını; eleştirilerine gerekçe olarak göstermektedir.
Eleştirilerde Kürtlerin temel haklarının tanınmasının hiçbir pazarlığa gerek kalmadan sağlanması gerektiği belirtilmekte; PKK’nin dağdan inerek/indirilerek ovada siyaset yapmasının/yapabilmesinin sağlanmasının ise ayrı bir konu olduğunun altı çizilmekte; bu iki işin birbirine karıştırılmadan eş zamanlı olarak da yapılabileceği/yapılması gerektiği ileri sürülmektedir.
2- AKP’nin çözümden öncelikli olarak anladığı Kürtlerin ana dilde eğitiminden, Kürtçe’nin kamusal alanda 2. Resmi dil olarak kullanılması ve köy, kasaba, şehir adlarının iadesine kadar olan insani, vicdani, İslami… haklarının tanınması değil, PKK’nin silah bırakarak dağdan inmesi/indirilmesidir.
AKP esas olarak köklü ve kalıcı bir demokratikleşme ile sorunu temelden çözüme kavuşturmak yerine ‘tabutların gelmemesi’ olarak ifade edilen güvenlik esaslı bir politika yürütmekte ve hayati önemi haiz üç seçimi (Mart 2014 Genel Seçimleri, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2015 Milletvekili seçimi) ‘kazasız-belasız’ atlatmaya çalışmaktadır. (Nitekim yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri atlatıldı.)
AKP’nin politikası Kürtleri, (aynı zamanda seküler hayat tarzını sürdüren endişeli laikleri, Alevileri, dindarları, Hıristiyanları…) oyalamak, sürecin içini boşaltarak talepleri ötelemek ve bu şekilde iktidarını sürdürmek/sürdürebilmektir.
Son dönemde Kürdistan Federe Bölgesi’nde Barzani ile geliştirilen ilişkilerin de ise Türkiye dışındaki Kürtlerle ciddi ve samimi ilişkiler geliştirmek yerine Türkiye’nin yıllık 70-80 milyar Dolarlık enerji açığının kapatılması ve Barzani Ailesi üzerinden Kürdistan’daki milyar dolarlık ihaleler ve petrol ticareti ön plana çıkmaktadır.
Yaşanılan tecrübeler açıkça ortaya koymuştur ki İttihatçı ve Kemalistlerin de, Gülen Cemaati ve AKP’nin de çözüm projeleri çözümsüzdür.
Bugüne kadar cumhuriyet Hükümetlerince ‘Çözüm’ olarak ortaya koyulan politikalar sorunu daha da karmaşıklaştırmış ve içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Kalıcı ve adil bir çözümün parametreleri ise başka bir yazı konusudur. (T24)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.