Çözüm sürecine karşı ‘derin direnç’ devam ediyor. Süreç iki yıldır başarıyla yürürken kara propaganda sürüyor. Sürece politik sebeplerle karşı çıkanları anlamak mümkün. Ancak bir de kişisel nedenlerle itiraz edenler var. Bunun son örneği AK Parti'nin Afyon kampında görüldü. Aslında bu ilk değil. Daha önce Davutoğlu’nun bölge vekilleriyle yaptığı toplantıda da konu gündeme gelmişti.
Afyon kampında süreçten bilgileri olmadığını söyleyen vekiller isyan etmişler. Öncelikle böyle bir itirazın Tayyip Erdoğan’a bir kez olsun yapılmadığının altını çizelim. Vekillerin bu itirazını, sürecin gidişatına dair kaygılarından çok ‘bizi dikkate alın’ çıkışı olarak da okumak lazım.
Çözüm sürecine dair iki temel soru var. 1. Sürecin sonunda ne olacak? 2. Yol haritasında ne var? Bugün birinci sorunun cevabı var.
Bundan sonra bir insan dahi ölmeyecek: Çözüm sürecinin amacı bundan sonra bir kişinin dahi hayatını kaybetmemesi. Son 30 yılda, 40 bin insan hayatını kaybetti. Kırk bin ananın yüreğine ateş düştü. Acılar Ağrı dağı gibi büyüdü. Van gölü kadar gözyaşı birikti. İşte çözüm sürecinin birinci hedefi ölümlerin son bulmasıdır.
Devletin paradigması değişecek: Kürt sorunu diğer yapısal sorunlar gibi imparatorluktan miras kaldı. Osmanlı etnik, dinsel kimlik sorunlarını çözemedi, kendisi çözüldü. Türkiye, son iki yüz yılda neredeyse hiçbir sorununu müzakereyle halledemedi..
Müzakere bir anlamda ‘hasım’ olarak görülen bir aktörle masaya oturma anlamına geliyor. Türkiye Kürt sorununu masada çözdüğünde devletin paradigması ve aklı da değişecek.
Her yıl 10 milyar dolar harcanmayacak : 1984 yılından bugüne PKK’yla mücadeleye 350 milyar dolar harcadı. Bu ortalama her yıl on milyar dolar harcama anlamına geliyor. Son yirmi yılda iki defa IMF’i çağırıldı. Türkiye derin ekonomik/toplumsal/siyasal krize sürüklendi. İşte çözüm süreci kalıcı barışa evrildiğinde her yıl 10 milyar dolar eğitime, sağlığa, yatırıma harcanacak.
Türkiye değişince, Ortadoğu değişecek : Türkiye Kürt sorununu savaşmadan çözdüğünde bu bölgeyi etkileyecek. Türkiye’nin rol modelliği artacak. Çünkü en büyük Kürt nüfus burada yaşıyor. Türkiye sorununu çözdüğünde İran, Irak ve Suriye’de düzen değişecek.
Peki çözemezse ne olacak? Manzara çok net. Maalesef Esad’ın Suriye’sinin bile gerisine düşecek.
Türkiye özgüven ve özgül ağırlık kazanacak: Türkiye bu sorunu demokratik yollardan çözdüğünde özgüven kazanacak. Toplumsal barış sağlanacak. Özgüven kazandığı için toplumsal barışı güçlendirmek için daha fazla adım atacak. Özgürlüklerin alanı genişleyecek. Böylece AB hedefi somutlaşacak ve daha yakın hale gelecek.
Demokrasinin standardı yükselecek: Kürt sorunu son tahlilde bir demokrasi sorunu. Neden sonuç ilişkisi bağlamında bakıldığında mesele daha açık görülebilir. Türkiye’nin demokrasi açığı olduğu için Alevi meselesi, Kürt sorunu var.
Demokrasi büyüyünce, sorunlar küçülecek. Kürt sorununun çözümü, dolaylı olarak tüm sorunların çözümü anlamına geliyor.
Türkiye’nin büyük devlet olma imtihanı: Vatandaşlarının hangi dilde eğitim yapacağı sorununu çözemeyen, onların temel taleplerini karşılayamayan bir ülkeye hiç kimse büyük devlet muamelesi yapmaz. Dolayısıyla bu sorun Türkiye’nin büyük devlet olma imtihanıdır. Türkiye ya Kürt sorununu çözecek ve bölgesel/küresel bir güç olacak; ya da tarihsel iddialarından vazgeçecek.
Sonuçta meseleye ister insani, ister iktisadi, ister politik, ister milliyetçilik penceresinden bakınız. Mevcut sorunun çözümü Türkiye için bir varoluş meselesidir.
Not: Yol haritasında ne var? Türkiye bölünecek mi yoksa federasyon mu geliyor? Sorularına bir sonraki yazıda cevap arayacağız...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.