• BIST 9379.83
  • Altın 3707.979
  • Dolar 37.8409
  • Euro 41.3004
  • İstanbul 11 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 10 °C
  • İzmir 12 °C
  • Berlin 5 °C

Çözüm sürecinin esas kazananı

Ruşen Çakır

ÇÖZÜM süreciyle çatışmasızlığın teminat altına alınmış olmasının AKP iktidarının epey işine yaradığını biliyoruz. Her şey bir yana, peş peşe yaşanan seçimlerden AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın başarıyla çıkmasında çatışmasızlığın belirleyici bir rol oynamış olduğu muhakkak. Hatta sırf bu olgudan hareketle AKP ve Erdoğan karşıtları, Kürt siyasi hareketini (KSH) oyuna gelmekle, hiçbir şey almadan (veya çok az şey alarak) çok şey vermekle itham edebiliyorlar.

KSH’yi ateşkeste, çatışmasızlıkla AKP’nin oyununa gelmekle suçlayanlar savaş kışkırtıcılığı yaptıklarının farkında olmayabilirler mi? Öte yandan KSH’yi bu şekilde eleştirenlerin önemli bir bölümünün aynı zamanda AKP hükümetini de PKK ile mücadelede taviz vermekle suçlamaktan geri kalmadıklarını da biliyoruz.

Bu türden ikiyüzlü tutumlar hakkında söylenecek çok şey var ama fazla uzatmaya da gerek yok. Kaldı ki KSH’nin çözüm sürecinde ısrar ederek hiçbir şey elde etmediği veya hükümetin kazanımlarıyla kıyaslanamayacak kadar az şey kazandığı önermesi de yanlış. Hatta bana göre külliyen yanlış. Çünkü daha önce birçok kez belirttiğim gibi KSH bir süredir “altın çağ”ını yaşıyor ve eğer çözüm süreci olmasaydı, diğer bir deyişle çatışmalar devam etseydi bu noktaya ulaşması mümkün olamazdı.

KÜRT HAREKETİNİN NORMALLEŞMESİ

Varsayımları temel alarak argüman geliştirmenin zor olduğunun bilincindeyim, ancak birkaç noktanın altını çizmek istiyorum. Öncelikle şunu akılda tutmak şart: Abdullah Öcalan çözüm sürecinin başlamasından çok önce silahlı mücadelenin artık miadını doldurduğu noktasına gelmiş ve hareketini de bu çizgiye büyük ölçüde taşımıştı. Fakat devlet, KSH ile diyalog ve ardından müzakere kararı vermemiş olduğu için silahlar bırakılmadı. KSH’nin “Silahla olmaz” yaklaşımıyla devletin “Silahla olmuyor” noktasına gelmiş olmasının aynı şey olmadığının farkına varmamız gerekiyor. Çözüm sürecinde yaşanan bir dizi sıkıntı, sorun ve gecikmenin ardında bu hassas bakış açısı farklılığının etkili olduğunu düşünebiliriz.

Kısacası, çözüm süreci Öcalan’ın varmış olduğu noktanın doğal bir uzantısıdır ve sırf bu nedenle bile öncelikli olarak bir “Öcalan projesi” olarak tanımlanmayı hak eder. Bu süreçle birlikte KSH’nin yasal alanda alabildiğine güçlenmesi, kuruluşu, “BDP varken ne gerek vardı!” gibi tepkilere yol açmış olan HDP’nin yüzde 10 barajını aşma eşiğine gelmiş olması herhalde tesadüf değildir. Tabii Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın yüzde 9.8 oy almış olmasının da altını çizmek şart. Bütün bunlar bize, KSH’nin silah geri plana atılabildiği ölçüde yasal siyaset alanında hızla normalleşebildiğini ve Kürt olmayanlara da ulaşabildiğini gösteriyor.

Ruşen Çakır'ın yazısı

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • ahmet erdem12 Mart 2015 Perşembe 11:56bedel

      sadece ''ben kürdüm'' diyebilmenin ve parlementoya girebilmenin bedeli altüst olmuş bir ülke, zulüm, işkence ve 40.000 can ise acaba özerklik, federasyon ve bağımsızlık düşünmenin bedeli nedir? hiçbir kürt şiddet ve silah taraftarı olamaz,tersine şiddet ve silahtan çok çok çektikleri için büyük çoğunluk nefret ederler, kürt düşmanları ise dur durak bilmezler, yerine göre cahş, özel savaş timleri, olmadı veya yetmediyse ışid vb. araçlar devreye sokarlar. son zamanlarda kürdüm demek de demode, nede olsa''dini, mezhep ve etnik kimlik siyaseti ayrıştırıcıdır, bölücülüktür, ayrıca çözüm süreci tehlikeye girer. hüşşşş.
      milliyetçiliktir''

      Yanıtla (0) (0)
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89