Siyamend ile Xecê’nin masalına, Van Havalimanı’nda kavuştum. Hakkari ve Yüksekova üzerinden Van’da devam eden “çözüm süreci” görüşmelerimizde, bir ara üniversitedeki öğretim üyesi arkadaşlara sormuştum. Sağolsun son anda yetiştirdiler. Benim bu aşk destanına ulaşmam tam anlamıyla maceradır. Yıllar evvel kısa öyküsüne, İngilizce bir metinde rastlamış peşine düşmüştüm. Bizim gözümüz Batıda’dır, Arapça, Farsça veya Kürtçe derken, okuma ve işitme engellerimiz giderek katmerlenir.
Geçenlerde Suriye’de vefat eden Prof. Said Ramazan el-Buti kaleme almış bu halk masalını. Küçüklüğünde dolunaylı gecelerde annesinden dinlermiş, masalın son kısmı ilahi ve şarkı olarak da söylendiğinden, yıllar sonra aklında kaldığıyla kaleme almış. Fıkıh, siyer, din usulü ve medeniyet konulu 70 civarında eseri olan Prof. Buti, eserin baş kısmına niçin böyle bir şeyi kaleme aldığına dair güzel bir giriş yazmış. İhtiyar Buti, Genç Buti ile konuşuyor, bunca yıl ciddi ilmi eserler kaleme aldın da bu yaşında bunca ilimden sonra niçin bir aşk masalı yazıyorsun diyor. Kitabı Abdülhadi Timurtaş çevirmiş Türkçe’ye. Arapça, Türkçe ve Kürtçe aşinalığıyla bu masalı değişik şekillerde dinlemişliğim var farklı ninelerden. Masalları en iyi muhafaza edenlerdir nineler... Daye Kumru’dan dinledim en son, iki gün evvel... Masallar, sanki Babil Kulesi yıkılmadan önce peydah olmuş gibidir. Kardeştirler, akrabalardır birbirlerine; Ferhat ile Şirin, Leyla ve Mecnun, Kerem İle Aslı, Tahir ile Zühre, Mem u Zin gibi Siyamend û Xecê de birbirine kavuşamayan aşıkları anlatırlar... Onlar farklı dillerde olduğu zannedilseler de, dil gönüldür adı üstünde ve aşk her lisanda birdir...
***
Zavallı yetim Siyamend’in daha çocuk yaşlarda dağlarda yabani hayatın içinde geçen yılları, ejderhalarla ceylanlarla arkadaşlık eden bir yiğit olarak Muş Emirine sırdaş oluşu, uğradığı haksızlıklar karşısında onurundan başka sığınacağı hiçbir şey bulamayışı, sonunda iyiliği ve güzelliği keşfettiği Xecê ile Süphan dağını aşmaya karar verişleri ve o dağda sır oluşlarıdır masalın konusu. Masalda beni etkileyen şey; Siyamend’in dünyalar güzeli olduğu halde onurunu kırmış prensesi değil de iyiliği ve dostluğuyla gerçek aşkı bulduğu Xecê’yi tercih etmesidir. Bu bağlamda Siyamend ile Xece’nin masalı, Fuzuli’nin kaleme aldığı Leyla ve Mecnun’dan çok, Cengiz Aytmatov’un “Al Yazmalım Selvi Boylum”una daha yakındır. Sevgi emektir der Siyamend. Aşk bir tanrı vergisidir ki çalışmakla elde edilemez, oysa sevmek güzel ahlakla, çekilen çile, göğüs gerilen nice zorlukla kulluk vergisidir. Aşk ilahi, sevgi insanidir.
Diğer önemli vurguysa insanların arasındaki yırtıcılığın yabani hayvanlar aleminde olmadığıyla ilgilidir. Niçin insan insana dar eder dünyayı, insan niçin açgözlüdür ve hep diğerini ezmekten geçirir ahkamını? Nitekim masalın sonunda diğer insanlara benzeyerek anne geyiği vurmaya kalktığında yanılır Siyamend. Anne geyiği öldürür ama kendisi de kuyuya düşer. Ramazan Buti gerisini yazmamış... Ama Van’da dinlediğim ninelerden işittiğim kadarıyla, Xecê kuyunun başında üç gün ağladıktan sonra, “varayım da anne geyiğin yavrularıyla helalleşeyim” der ve gidiş o gidiş... Ninelerin anlattığına göre halen Süphan Dağı’nda geyiklerin arasında gözüken al yaşmaklı bir peri kızından bahsedermiş avcılar, yolları kar tuttuğunda dermanı kesilenlere yardım edermiş bu ermiş kadın...
Siyamend’in şahsında haksızlığa uğrayarak dağlardaki yalnızlığına mahkum olmuş o çocuğun hikayesinde, halkının hatırasını aktardığını söyler Prof. Buti... Onun Kürtçe yarım bıraktığı son kısmını, Türkçe’den devamla nasip olursa ben yazacağım inşallah. Çünkü sevmek her dilde sevmektir ve emek ister kuşkusuz...
Ve Xecê... Helalleşmeye gitmek senin payına düştü. Selametin yolunu, gözü yaşlı kadınların sabrı gösterecek bize...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.