Öcalan'ın Diyarbakır Konferansı'nda okunan mesajındaki beklentiler ile Başbakan'ın 'Kürt yurttaşın sorunu' mantığı uyumlu değil!
Sayın Erdoğan’ın, son haftalardaki düşüncelerinin mantığını anlayamadığım için olacak, bugünkü mitingdeki konuşmasını beklemiyorum; önereceğim bir yol da bulamıyorum, hayırlısı diyelim!
Ancak Diyarbakır’daki ‘Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’nda iki gündür konuşanlar, Başbakan’ın, Türkiye’de olan biteni dikkate alarak düşünmesini beklemektedirler; oysa Başbakan Gezi Parkı’nda herkesin gördüğü doğruları görmekte zorlandı galiba!
Gezi Parkı’nı bırakalım da Diyarbakır toplantısına bakalım:
Abdullah Öcalan’ın isteği üzerine düzenlenen bu toplantıların ilki 25 Mayıs’ta ‘Barış ve Özgürlük Konferansı’ başlığıyla Ankara’da yapılmıştı.
Bundan sonrakiler, ‘Halkların Demokrasi, Birlik ve Barış Konferansı’ başlığıyla Brüksel’de ‘Birlik, Dayanışma ve Barış Konferansı’ da Erbil’de toplanacaktır.
Diyarbakır’da cumartesi günü açılan toplantıya, BDP ve DTK dışında KADEP, Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP), DDKD, DÖKH, Mezopotamya Aleviler Birliği, Süryaniler, Ermeni Vakfı, Korucu Aşiretler, Azadi İnisiyatifi ve birçok sivil toplum örgütü de katıldı.
Belediye Başkanı Baydemir, BDP Eşbaşkanı Demirtaş ve DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün konuşmasından sonra Öcalan’ın mesajı da okundu.
Açık konuşmalardan sonra basına kapalı devam eden toplantıda, ‘Çözüm Süreci’ gelişmeleri ve beklentiler görüşülmektedir.
Kürt sorununun çözümü için, ‘silahı devre dışı bırakarak, demokratik siyasi mücadeleye devam’ sürecinin ilk aşamasının tamamlandığını söyleyen Öcalan mesajında, “Bundan sonraki aşamada görev ve sorumluluk daha çok da konferans bileşenlerinindir” demektedir.
“Ağır İmralı koşullarına rağmen tarihin yüklediği sorumluluklarını samimiyetle yerine getirme gayreti içerisinde” bulunduğunu yazan Öcalan, “Elbette devletin ve hükümetin de bu süreçte son derece ciddi görevleri vardır” demiş ve bunları şöyle saymaya başlamıştır: Demokratik siyasetin bütün kanallarını açmak, siyaset üzerindeki her türlü açık ve gizli baskıyı sonlandırmak, yasal ve anayasal güvenceler ile bunu teminat altına almak…
Öcalan, konferansa “Devlet de barışçıl çözüm için samimi ve ciddi ise benim sizlerle, dış dünyayla, diğer arkadaşlarımla ve halkla ilişkilerimi sağlamak zorunda olduğunu” açıkça söylemiştir.
Öcalan, konferanstan, Kürdistan halklarının bundan sonra hangi hukuka tabi olacağı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile hangi hukuk çerçevesinde varlığını sürdüreceği; halkın ekonomik, sosyal, kültürel açılardan geliştirilmesi için alınması gereken tedbirler; eğitim, sağlık, kültür, savunma, ekonomi, diplomasi vb. hususlar üzerinde çalışmasını istemiştir.
Öcalan’ın saydıkları, tartışmasak da baştan beri bilinen ‘çözüm süreci konular listesi’’nin alt başlıklardır. Bir kısmı siyasal karar ve bir kısmı da sorumluluk taşıyan yasama organında görüşülecek anayasayı beklemektedir.
Oysa iktidar partisi başkanı Erdoğan, mayıs ayı sonlarındaki konuşmalarıyla bu konuları görüşmeye hazır görünmüyordu. “Kürt sorunu yoktur, Kürt yurttaşlarımızın sorunları vardır” düşüncesi ile oturduğu masadan nasıl kalkacak, meraklanıyorum!
Özetle, altı ay önce parmakları tetikten çeken ve gerillayı Kandil’e toplayan liderin, dünkü cümleleri ile Erdoğan’ın konuşmalarını bağdaştıramıyorum. Oysa ocak ayı başlarındaki konuşmalar birbirinden pek ayrı değildi; anlaşmış görünüyorlardı.
Doğrusu Öcalan şimdiye kadar söylediklerinden farklı bir şey söylemiyor; o birinci gün ‘Kürt sorununun çözümü için silahsız ortam yaratmak’ demişti; bugün dedikleri de bundan farklı değildir.
Hükümet başkanının söyledikleri ise Öcalan’ın söylediklerinden farklı görünüyor: Başbakan ‘Tek millet, tek bayrak, tek vatan’ demektedir; tamam da Öcalan’ın söyledikleriyle ne kadar bağdaşıyor ve yeter mi?
Türkiye Kürtlerinin sorunlarının konuşulduğu Diyarbakır toplantısı bildirisinin, dün akşam yayımlanması bekleniyordu. Bakalım bu bildiri ‘Çözüm Süreci’ni nasıl tanımlayacak?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.