Hayatında bir defa Diyarbakır’a gitmemiş. Batman’a görmemiş. Cizre’yi merak etmemiş. Hakkari’yi haritada gösteremez. Dargeçit’in adını duymamış. Meseleye dair birkaç temel eseri okumuyor. Tartışma programlarını izlemiyor. Yani okumuyor, dinlemiyor, düşünmüyor, bilmiyor ama sloganla konuşuyor.
Ona ne söylerseniz söyleyin fikri sabit. Asla ikna olmuyor. Ezberini değiştirmiyor. Otuz yıllık savaşta dile getirmediği eleştirilerini barış sürecinde hınçla söylemekten geri durmuyor. Çözüme dair savaş dışında bir çıkış yolu ortaya koymuyor. Sürekli bir aksiyoner hali var. Asla mutlu olmuyor.
Asker bölgeden çekiliyor mu?
‘...Devlet bölgeyi terk etti. Asker, polis bölgeyi PKK’ya bıraktı’ şeklinde bir kara propaganda yürütülüyor. Hakkari’de kaç karakol var. Bölgede ne kadar polis, asker, özel kuvvet personeli bulunuyor? Çözüm sürecinde kaç karakol kapandı? Son iki yılda bölgedeki asker polis sayısı mı azaldı? Genelkurmay gizli bir kararla bölgeden birlik mi çekti?
Bizim bilmeyip, sizin bildiğiniz büyük güvenlik açığı nedir diye sorsanız cevap veremez. Bu iddiaları uzatmak mümkün. Ancak o bir ‘kesin inançlı’ ve bölgenin PKK’ya bırakıldığını ileri sürüyor. Güzel insan, belli ki yurdunu çok seviyorsun. Seni tanıyorum ve anlıyorum. Bu kadar çok sevdiğin memleketini git yerinde gör. Esnafına, öğretmenine, cami cemaatine, kahve milletine, ak saçlı ninenlere sor. Tanış, sofrasına misafir ol ve beynini kemren tüm sorularını sor.
‘Kesin inançlılar’ nasıl ikna olacak?
Çözüm süreci başladığından bu yana hükümet her ay anket yaptırıyor. Süreci takip edip, sokağın nabzını tutmaya çalışıyor. Son iki yılda yapılan tüm anketlerde sürece destek yüzde altmış düzeylerinde. Bu kadar kara propagandaya rağmen böylesine bir destek toplumumuzun sağduyusunu gösteriyor.
Peki toplumun bir kısmı neden böylesine olumsuz algılara sahip. Çünkü son otuz yılda medyanın dili öylesine kötüydü ki geçen sürede karşılıklı önyargılar oluştu. Aşılmaz milliyetçilik duvarları inşaa edildi. Şimdi Türkiye bir yandan sorunun kendisi diğer yandan üretilen önyargıları çözmeye çalışıyor.
Bölge PKK’ya mı terk edildi?
Bu iddiaları dile getiren sosyoloji farklı bileşenlerden oluşuyor. En son Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bölge milletvekilleriyle görüşmesinde de bu tezlere yakın iddiaların dile getirildiği ifade ediliyor. Kapalı görüşmede milletvekilleri Davutoğlu’na ‘Bölgeyi PKK’ya terk ettiniz’ serzenişini dile getirmişler. Aynı milletvekilleri savaşın yaşandığı dönemlerde bir kez olsun çıkıp bu stratejinin doğru olmadığını deklare etmemişlerdi.
Mesele PKK’nın silah bırakması veya çekilmesi değil. Bunlar sonuç. Zaten sürecin doğası gereği bunlar olacak. Asıl mesele Türkiye’nin son iki yüz yıldır kaybettiği müzakere pratiğine kavuşması. Türkiye müzakereci siyasetle İmralı’yla sorunlarını çözerse hiç şüpheniz olmasın Erivan’la, Şam’la Atina’yla da çözecektir. Bize lazım olan sonuç kadar yöntem ve müzakere pratiğidir.
Son tahlilde müzakere katılmadığımız fikirleri aynı masada dinleme erdemidir. Güçlü Türkiye’nin yolu çözüm sürecinden geçiyor. Süreç, olumsuz propagandalara rağmen tarihsel mecrasında adım adım sonuca doğru ilerliyor. Unutmayınız ‘savaşın kazananı, barışın kaybedeni yoktur.’
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.