Seçim atmosferi çözüm sürecini iyiden iyiye araçsallaştırmaya başladı. Son verilen kimi beyanatlar, cumhurbaşkanının “taraf yoktur, masa yoktur, Kürt sorunu yoktur” sözleri, buna cevaben HDP adına konuşan Sırrı Sürreya Önder'in “çözüm süreci an itibariyle bitmiştir” açıklaması bunun açık göstergeleri…
O zaman soru şudur:
Siyasi iktidar açısından gerçekten Kürt sorunu ve taraf yok mudur? Ya da çözüm süreci Kürt hareketi açısından gerçekten tükenmiş midir?
Hiç sanmıyoruz…
Seçimlere ramak kala, kampanyasını adeta kendi başına yürüten, AK Parti'nin Kürt meselesinde ileri geri gidişlerine hiza vermeye çalışan cumhurbaşkanı, anayasal çoğunluk peşinde koşarken, ana oy kaynağının muhafazakar mecra olduğunu biliyor. MHP oylarında kısmi bir yükseliş, çözüm sürecindeki gidişin ürküteceği seçmenler, bunların AK Parti'nin yaşadığı son 2 yıllık örselenme sürecine eklemlenme riski, sanırız Tayyip Erdoğan'ın dikkat kesildiği konular arasında yer alıyor.
İzleme Kuruluna, özellikle Öcalan'la görüşme fikrine karşı çıkışı, görüntüsü ve genel mesajlarının algılanma biçimini beğenmediği Dolmabahçe toplantısını eleştirmesi muhtemelen bu yüzdendi.
Bu tavır derinleşerek devam ediyor.
Öylesine ki Erdoğan AK Parti'nin çözüm süreci, dili ve zamanlama açısından sınırlarını çiziyor.
Erdoğan'ın açıklamalarını bunun ötesinde yorumlamak doğru olur mu?
Örneğin pek çok yorumcunun varsaydığı gibi Erdoğan cephesinde Kürt sorunu açısından bir geri gidiş, geri dönüş söz konusu mudur? Bu varsayım belki o yorumcuların AK Parti okumalarına, dünden ve bugün AK Parti'ye karşı aldıkları tavırlara, kendilerini de doğrulayacak biçimde uygun düşmektedir.
Ancak bunun anlamlı bir varsayım olduğunu ileri sürmek için yeterli ve geçerli bir neden yoktur.
Konjonktür faktörü dışında söylenecek şudur: Erdoğan'ın çözüm sürecine verdiği anlam, bu süreçten umdukları ile sürecin gidişi ve aldığı şekil arasında her zaman bir mesafe, bir gerginlik oldu ve bu, devam ediyor.
Ne var ki, 2005'te Erdoğan ilk açıklamalarıyla başlayan, 2013'te çözüm süreci adıyla devam eden Kürt politikasında, belirleyici olan niyetler, beklentiler, farklılıklar, çatışmalar değil, etkileşimler oldu.
Söylem düzeyinde hemen her zaman geri dönüş hamleleri olsa da zaman zaman patlayan gerginlikler, şiddet geri dönüş endişeleri yaratsa da bugün geldiğimiz noktaya pek çok gerginliği atlatarak, siyasi aktörlerin kendileri kimi tavizlere mecbur hissetmeleriyle ulaştık.
Ayrıca görmek gerekir ki, meydan okumalar, geri dönüş arayışları, yeni koşullar üzerinden süreci tanımlama girişimleri ve zorunluluklar Kürt Siyasi Hareketi açısından da geçerli olmuştur.
Kobani olayları ve sonrası, Ağrı meselesi, Kandil'in çözüm sürecinin bittiğini ima eden pek çok açıklaması bunlar arasında yer almaktadır.
HDP heyetinin Erdoğan'ın kimi sözleri üzerine son yaptığı açıklamayı da bence böyle görmek gerekir.
Çözüm sürecinin son dönemini yorumlamak için dikkate alınması gereken, HDP'nin Dolmabahçe mutabakatı vurgusudur. Erdoğan'ın son sözlerinden çok AK Parti'nin seçim bildirgesi, 100 maddelik Yeni Türkiye Sözleşmesi metnidir. Bu metinde yer alan “merkeziyetçi yapıdan adem-i merkeziyetçi yapıya geçiş ve toplumsal farklılıkların siyasi temsili” önerisi, çözüm süreci açısından Türkiye'nin bugün bulunduğu aşamanın bir sonraki adımına işaret etmektedir.
Çözüm süreci ve geldiği nokta siyasilerin açıklamaları ve meydan okumalarından daha belirleyici ve daha önemlidir.
Sonuç olarak,
-Çözüm süreci seçim koşullarına tabidir,
-Taraflar arası paradigma farkı ortadan kalkmamıştır ve bunun etrafında bir meşruiyet kavgası sürmektedir.
-Bu süreçlerde esas olan sürekliliktir ve Türkiye bunu solumaktadır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.