Erdoğan'ın, çözüm kararlılığını en güçlü biçimde ifade ettiği gün, Evren ve Çiller'den farkının olmadığını iddia etmeyi nitelemek için talihsiz mi diyelim?
Kürt sorununda şiddet, bastırma, yıldırma yöntemlerine başvuranların hem örgütlü Kürtler safında hem devlet tarafında hızla marjinalleşeceği kalıcı bir barış ortamına öngörülür bir zaman zarfında geçebilecek miyiz? Bu yönde umudun bir anda yükseldiği, hemen ertesinde ise bir o kadar büyük bir karamsarlığa gark olmanın binbir çeşit nedeninin bir şamar gibi yüzümüze çarptığı gergin bir dönemdeyiz. Bu durum yeni mi? Değil. Yıllardır bu iniş ve çıkışlarla yaşamaya alışmış bu ruh halimizin, çözüm olasılığının bugün eskisinden daha güçlü olduğuna inanması zordur. Sorunun çözümü yolunda son haftalarda patinaj yapılması da biraz buradan kaynaklanmıyor mu?
Çözümü istememe, daha doğrusu olası çözümden ürkme tavrı, bir anda bir taraftan karşı tarafa geçiyor. Roller her an tersine dönüyor. Somut çözüm adımları atmanın önüne bol laf, kürsü diskuru, televizyon demeci geçince, konuşmak çözümü kolaylaştırmanın değil, tam tersine tıkamanın aracı oluyor. Sanki şehvetle konuşmaktan, birbirine laf yetiştirmekten daha anlamlı işleri yokmuş gibi davrananların çıkardığı gürültü, çözüm adımlarını soğukkanlılıkla düşünmeyi, tartışmayı engelliyor.
Bu sayfalarda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sorunu çözme tarzının sorunun çözümünün önündeki engellerden biri olabileceğini dile getirdik birkaç kez. Bunun aynısı, farklı biçimlerde Kürt siyasal hareketinin bazı sözcüleri, temsilcileri için de geçerli. Bunu yakın bir örnekle açalım. Başbakan’ın Kayseri’de işadamlarıyla yediği yemekte basına kapalı toplantının çıkışında söylediği bir cümle, çözüme ulaşma kararlılığını dile getirdiği için son derece önemliydi. Başbakan, “İktidarımın gideceğini de bilsem sorunu çözmeye çalışacağım; bu sorunla ilgili elimden geleni yapacağım” dedi. Söylediğinde samimi midir değil midir tartışmasını bir kenara bırakalım. Zaten muhalefetten ciddi bir tehdit olmadığı için bu konuda rahat konuştuğunu farz etsek bile, iktidardaki bir siyasetçinin böyle söz söylemesi yabana atılır bir şey değildir. Bu söze mim koymak, onu sahiplenmek, gereğinde sözü söyleyene hatırlatmak, barış mücadelesini yürütenlerin asli görevlerinden biri değil midir?
Aynı gün, Manisa’da partisinin il kongresinde BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan da konuştu. Kürt halkının kimseye boyun eğmediğini, bundan sonra da ilkelerinden hiçbir zaman taviz vermeyeceğini, barış sürecine Kürt halkının otuz yıldır verdiği mücadelelerle gelindiğini söylemiş. Kürt halkının Kenan Evren zulmüne boyun eğmediğini, Tansu Çiller döneminde diz çökmediğini belirtmiş. “Biat etmeyen bu halk, AK Parti döneminde de Recep Tayyip Erdoğan’a diz çökmeyen ve boyun eğmeyen bir halktır” demiş. Ardından, ya hızını alamamış ya da kendi sesinin yankısından başı dönmüş ki “çünkü Recep Tayyip Erdoğan’ın Kenan Evren, Tansu Çiller’den hiçbir farkının olmadığının altını çizmek istiyorum” deyivermiş. Ben bunu ilk okuduğumda yanlışlık vardır diye düşündüm. Ama birkaç farklı kaynaktan aynı cümlenin aktarıldığını gördüm.
1967 Hakkâri doğumlu Buldan’ın Evren dönemini bilmediği pek düşünülemez. Çiller dönemini çok yakından bilir. Kocası avukat Savaş Buldan, 1994 yılında, Tansu Çiller başbakan iken Bolu’da ölü bulunmuştu. Çiller döneminde PKK’yı finanse ettikleri gerekçesiyle öldürtülen Kürt işadamları arasındaydı. Hâlâ faili meçhul cinayetler listesindedir ismi.
Pervin Buldan bugün Tayyip Erdoğan’ın Evren veya Çiller’den farkının olmadığını söylerken kendisi buna sahiden inanıyor mu? İnanıyorsa, o zaman hükümeti Kürt halkının mücadelesiyle dize getirerek barış sürecinin başarıyla sonuçlanacağına da inanması gerekiyor. Zaten konuşmasının satır aralarından bunu hissetmek mümkün.
Pervin Buldan, “Öcalan’ı zamanında neden asmadınız?” sorusu sorulurken yukarıdaki benzetmeyi yapmış olsaydı kabuk bağlamamış acısının öfkesiyle bunu dile getirdiğini düşünebilirdik. Siyaset, aklın öfkeye hâkim kılınması da demek değil midir? Erdoğan’ın, çözüm kararlılığını en güçlü biçimde ifade ettiği gün, Evren ve Çiller’den farkının olmadığını iddia etmeyi nitelemek için talihsiz mi diyelim? Kalıcı bir çözüm için istisnasız herkesin diline çok daha fazla hâkim olması da bir önşart oluşturur.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.