Devlet, PKK'yı sadece silahla alt edemeyeceğinin bir süredir farkında.
Eski Genekurmay Başkanı Başbuğ'un bile 'Beş kez bitirdik ama altıncı kez çıktılar' diye itiraf ettiği bir gerçek bu aslında.
PKK da, devrimci halk savaşı hülyasına aradığı halka ulaşamadı. Devrim diye diye vardıkları nokta, üç beş yere kontrol noktası kurup, gelen geçeni durdurmak oldu. Ne Şemdinli'yi 'fethedebildiler' ne de bir devlet binasına PKK bayrağa asabildiler.
'PKK, mayısta biter' tahminleri de 'İşgalci T.C.'yi püskürteceğiz' söylemleri de çöktü. Arada olan 1.500 insanımıza oldu. Yazıyla bin beş yüz ocağa ateş düştü.
Artık halkın ve siyasetin hazır olduğu, kandan yorgun düştüğü noktaya gelmiş durumdayız.
KCK ve PKK yöneticilerinin, Kandil'de bir hafta süren toplantısından Öcalan'a tam bağlılık kararı çıkmış, kendileriyle bile görüşülmesine gerek olmadığı sonucuna varılmıştı. PKK'nın Öcalan'dan sonraki bir numaralı ismi Karayılan, devrimci halk savaşı stratejisinin sonuna gelindiğini, geçtiğimiz günlerde verdiği bir mülakatta ilan etti: 'Artık kalıcı ve köklü bir barışın zamanı'. Üstelik Cumhuriyetin irtica ve bölücülük adı altında ezdiği kitlelerin işbirliği yapması gerektiğine dikkati çekerek Ak Parti tabanına da zeytin dalı uzattı.
En önemlisi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir Başbakan, meclis kürsüsünden Türk milliyetçiliği dahil tüm milliyetçilik türlerini reddetti. Hem de ayağının altına alarak… Kavmî farklılıkların birbirimize üstünlük taslamak ve başka milliyetten olanı kendi milliyeti altına almak vesilesi değil de, tanışıp kaynaşmak için Allah'ın bahşettiği lütuflar olduğuna inanan bir Başbakan'a böylesi yakışırdı. Başbakan'ın, Sinop'ta linç girişimiyle karşılaşan BDP'li vekillerin ifade özgürlüğüne sahip çıkması ayrıca önemliydi.
Medyanın 'şahin kanattan' dediği Aysel Tuğluk da, dün sosyal medyada şöyle yazdı: 'BDP isimleri çoktan belirledi. İmralı'ya üç kişi gidecek. Parti içerisinde bu isimler belirlendi. AKP kanadından da gidecek isimlere ilişkin herhangi bir yaptırım ve istek gelmedi. Medyada bu ve buna benzer haberler süreci baltalıyor. Hem BDP hem AKP bu sürece inanarak girdi. Biz barış istiyoruz.'
Yine dün, KCK ana davası duruşmasından, içlerinde seçilmiş belediye başkanlarının da olduğu 10 kişi tahliye edildi. Barış için küçük ama tutuklu yargılama inadı malum yargı için büyük bir adımdı.
Ve Türkiye'deki çözüm sürecini yakından ilgilendiren belki de en önemli gelişme Hür Suriye Ordusu ile PKK'nın Suriye kolu olan PYD'nin silahlı güçleri YPG arasında imzalanan barış anlaşmasıydı. Neden önemli? Çünkü PKK, devrimci halk savaşına 'Suriye'deki fırsatları' değerlendirmek için kalkıştığını defalarca açıklamıştı. Hâlbuki Öcalan, bu yanlışa, açlık grevlerini sonlandırdığı çağrısında işaret etmişti. 'Suriye Kürtleri altı kenti ele geçirmekle bu sorunu çözemezler. Araplarla, Yahudilerle, Hıristiyanlarla tüm halklarla ilişki içinde olsunlar. Beraber hareket edebilsinler, yapılarını kurabilsinler ki; ancak bu şekilde özerklik anlamını bulabilir' diyen Öcalan, PYD'ye açık bir dille Esed karşıtı cephede yer almasını salık vermişti. Artık, ittifak içinde bazı bölgeleri koruyacak HSO ve YPG güçleri, hem Türkiye'deki barış sürecinin daha istikrarlı geçmesi yolunda bir umut hem de Esed sonrası güç dağılımında Kürt-Arap ihtilafı çıkmaması yönünde önemli bir gelişme olarak not edilmeli.
Başbakan Erdoğan 'Barışmak, savaşmaktan zordur' derken haklıydı. Barış ve huzur için şartlar olgunlaşıyor. Artık, iyi anlamda, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak inşallah.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.