Seneca, “hayatı kaybetmekten daha acı bir şey vardır; o da hayatın anlamını kaybetmektir” diyor. Paris’te katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in önceki gün Amed’de yapılan cenaze töreninde ölüme dair bütün kavramlar anlamını yitirdi.
Kürt halkı, hayatına anlam kazandıran özgürlük mücadelesinin şehitlerini görkemli bir biçimde sahiplendi ve böylece ölüm hükmünü etkisiz ve geçersiz hale getirdi. Şayet Sakine Cansız ve arkadaşları bu amaç için katledildiyse; Kürtler korksun, sinsin ve boyun eğsin diye düşünüldüyse, Amed serhildanı bu hesabı tersine çevirmiştir. Halk geri çekilmeyeceğinin ve öncüsünün tasfiyesine asla müsaade etmeyeceğinin mesajını ayan beyan vermiştir.
Aynı şekilde Kürt sorununun adil ve kalıcı bir barışla çözülmesi yolunda güçlü bir irade sergilemiştir. Şimdi sıra artık AKP Hükümeti’ndedir. Kürt halkı çözüme hazır olduğunu göstermiştir ve hükümetten sorunu yaşamsal önemine uygun bir ciddiyetle ele almasını ve çözmesini beklemektedir. Hükümet her iki halkın çıkarlarına uygun, eşit ve özgür yaşam arzusuna dayanan ve ortak iradeyi güçlendirecek olan geçerli bir çözüm için harekete geçmelidir.
Öte yandan AKP Hükümeti sorunun adil ve kalıcı bir biçimde çözümü arzuluyorsa şayet, her şeyden önce bu sorunun neleri içerdiğini iyi bilmesi gerekmektedir. Bunu bilmeli, buna uygun bir çözüm modeli üretmeli ve bunu da kısa sürede kamuoyuna deklere etmelidir. Kürt sorunu, Kürt halkının kendi ülkesinde, kendi değerleriyle özgürce yaşayamaması, demokratik iradesini özgürce kullanamaması; bunun araçlarına sahip olamaması meselesidir. Bütün mesele bundan ibarettir.
Bu nedenle çözümün Kürt tarafının makul ve meşru talebi olan “anadilde eğitim” ile “özyönetimi” içermesi gerekmektedir. Neredeyse her şehire bağımsızlığın, her semte federasyonun ve her mahalleye de otonominin verildiği küresel çağda, katı merkeziyetçi ve tekçi anlayışta ısrar etmek çözüm getirmeyecek, askine çözümsüzlüğü daha da derinleştirecektir.
AKP Hükümeti mevcut pozisyonunu sürdürecekse şayet, İmralı’da ortaya çıkan bu tarihi fırsatı heba edecektir. Kaldı ki Kürt halkının anadilini özgürce kullanması ve özyönetime sahip olması bir lütuf değil, gasp edilen bir hakkın iade edilmesidir. Bunun sağlanması Kürt halkının Türkiye’yle olan bağlarını güçlendirecek; merkezi yönetime daha güçlü katılmasını beraberinde getirecektir.
Kürt halkının kendi kaderi üzerinde söz ve karar sahibi olması, bunun kurumlarına ve araçlarına sahip olması sadece Kürtlerin gelişmesine ve çıkarlarının güçlenmesine hizmet etmeyecek, bir arada yaşama arzusunun güçlenmesine de hizmet edecektir. Anadolu ve Mezopotamya topraklarının tarihsel ve kültürel birikimi böyle bir modelin hayat bulması açısından önemli bir zemin teşkil etmektedir. Bu birikimin ‘özgün’ bir model için değerlendirilmesi gerekmektedir.
Aksi durumda dediğim gibi bir süreç daha heba edilecek, halkları tüketen çatışmalar devam edecektir. Zira, Kürt halkının meşru ve makul bu taleplerden vazgeçmesi mümkün değildir. Kürt tarafının her türlü kışkırtmaya ve baskıya rağmen siyasi çözümün gerekliliğini kabul etmesi ve bunda ısrar etmesi bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Sorun bu talepler karşılanarak çözülmelidir. Geride kalan ve halklarımıza derin acılar yaşatan 30 yıllık savaş süreci sorunun askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini gösterdiğine ve sıra siyasal çözüme geldiğine göre, ipe un sererek, “şu olmaz, bu olmaz” diyerek süreç sabote edilmemelidir. Evet, nesnel süreç tarafları orta bir yol bulmaya ve uzlaşmaya mecbur etmiştir ancak, bulunacak çözümün adil ve kalıcı olması gerekmektedir.
AKP Hükümeti provokatif girişimlerin başladığı bu günlerde hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde bunun güvencesini vermelidir. Fakat hükümet ortaya hala bir çözüm projesi koymuş değildir. Başbakan Erdoğan hala, “anadilde eğitim ve özerklik olmaz” diyebilmektedir. Öyleyse şayet; anadilde eğitim ve özyönetim yoksa, o zaman kimse kendini kandırmasın, çözüm de yok demektir. Bunların olmaması amacın çözüm değil, tasfiye olduğu göstermektedir.
Tasfiyeye ise Kürt halkı izin vermeyeceğini önceki gün Amed’de bir kez daha göstermiştir. Amed serhildanı, Kürt halkının kendi ülkesinde söz ve karar sahibi olabilmek amacıyla başlattığı 100 yıllık direnişe devam edeceğini göstermiştir. Kürtler ve Kürdistan da zaten bu direniş sayesinde tarih sahnesine geri gelmektedir. Özcesi; Kürt halkı hayatına anlam kazandıran özgürlük sevdasına yanıt vermeyen hiçbir çözüme(!) evet demeyecektir. Her şeyden önce bunun bilinmesi ve olası çözümün böylesi bir anlam içermesi gerekmektedir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.