• BIST 9353.65
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 11 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 3 °C

Çoğulculaşamayan çoğulluk (2)

Nabi Yağcı

Değişim ve nasıl bir demokrasi meselesine "kamuoyu" gibi farklı bir pencereden bakmayı deniyorum. Alışılmış yaklaşımlar "toplum ve demokrasi" gibi daha total, bütünlükçü yaklaşımlardır. Eğer çoğulcu ve katılımcı bir demokrasi tercihimizi en başta yapmışsak böyle bir demokrasi için reel sorunlarımız üstüne düşünürken bakışımızın, metodumuzun da çoğulcu olması gerekir. Başka deyişle siyasetin gözünden kamuoyuna değil, kamuoyunun gözünden siyasete bakmak...

Bu gözlükle AK Parti'ye bakmıştım geçen yazımda. Gördüğümü "Çoğulculaşamayan çoğulluk" tanımıyla ifade etmiştim. AK Parti örneğin CHP'ye göre monolitik olmayan çoğul bir kamuoyuna sahip. Fakat AK Parti siyaseti çoğulcu değil. Son örneği İsrail ile ucu savaşa bile gidebilecek olan ipleri koparma siyasetidir. Bu siyasetin yanlış olduğunu söylemiyorum. Doğru veya yanlış yargısından önce bu ülkenin geleceğini ilgilendiren böylesine köklü bir dış politika kararı öncelikle TBMM'de tartışılması gereken bir karar değil midir?

Ne var ki, bu eleştiriyi yapmayı bile akıl edemeyen bir muhalefet veya muhalefetsizlik olgusu geçen yazımda belirttiğim gibi AK Parti'nin çoğulcu siyaset üretemeyişinin önemli nedenlerinden biridir aynı zamanda.

Kürt siyasi hareketine gelelim

Niye oraya geliyoruz? Çünkü Türkiye'nin çoğulcu demokrasi ihtiyacını kuvveden fiile çıkaran değişim dinamiklerinden en önemli biri de Kürt hareketidir. Vesayet rejiminin çöküşünde Kürt hareketi nesnel bakımdan belirleyici rol oynadı. Niye öznel değil de nesnel diyorum, zira Kürt hareketi izlediği reel siyasetlerde vesayet rejiminin çöküşünde oynadığı pozitif rolün hakkını veren bir siyaset geliştiremedi. Hatta Ergenekon tutuklamaları ve davaları sırasında "yesinler birbirlerini" diyen Kürt siyasetçilerini dahi gördük. Bu durum kendileri için olduğu gibi Türkiye için de bir kayıptı maalesef. Çok eminim ki Kürt siyasi hareketi bir gün bu tarihî yanlışının özeleştirisini yapacaktır.

BDP'nin "Türkiye partisi olma" perspektifi başlangıçta heyecan ve umut yaratmıştı. Bugün de bu hedefi demokrasimiz için önemli görenlerdenim. Kısmi anayasa değişikliği ve 12 Eylül halk oylaması bu açıdan büyük bir fırsattı. Rakamlar ortada. Hiç değilse referandum sonrasında BDP'den bir siyaset değişikliği beklenirdi. Olmadı.

Neden olamadı?

"Çoğulculaşamayan çoğulluk" nedeniyle. Kürt siyasi hareketinin de, beklentileri farklılaşmış çoğulcu kamuoyları var. Bunu zaman zaman açıklamalarını gördüğümüz sivil toplum örgütlerinin tavrından anlıyoruz. KCK, DTK örgüt biçimleriyle bu çoğulluk kısmen karşılanmış olsa da yetmez. Zira sonuçta tek tip bir siyaset bu çoğulluğu kucaklamada yetersiz kalır, kalıyor da. Fakat bu farklılıklar, geleneksel sol siyasetlere hâkim olan "yığınsallık" adına görmezden geliniyor. Böyle olunca da aslında çok önemli bir imkân olan Kürt halkının direngen yığınsal mücadelesi yeni siyasetler yaratma yolunda değerlendirilemiyor, aksine tepkisel siyaset, yeni siyaset ihtiyaç ve arayışlarının üstünü örtüyor. Son seçimlerde baraja rağmen BDP azımsanmayacak bir sonuç aldığı halde, TBMM'yi boykot etmesiyle bu dediğimi somut olarak yaşayıp gördük.

Çok açık ki, askerî vesayete karşı olan ve Kürt sorununun daha fazla demokrasiyle çözümünü isteyen bu geniş kamuoyu yalnızca sol, sosyalist unsurlardan oluşmuyordu. TBMM'yi boykot ya da Meclis'e gitmeme siyasetinin ise bu genişliği kucaklayamayacağı, aksine dar bir siyaset olarak Kürt özgürlük hareketinin imkânlarını daraltacağı çok açıktı.

Tek yanlı demokratik özerklik ilanı da çoğulcu kamuoyu hassasiyetini gözardı eden önemli bir başka yanlış oldu. Oysa farklılıkları olsa da yerel özerklik yalnız Güneydoğu için değil batı için, bütün Türkiye için gerekliydi ve yerel yönetimlere özerklik isteyen geniş bir kamuoyu da vardı. "Özerklik batı için de gerekli" argümanını tek yanlı özerklik ilanını haklı göstermek için bir gerekçe olarak kullanmakla, bunu isteyen kamuoyunu kazanmak arasında dağlar kadar fark var. Haklı taleplere dayanmış olsa bile çoğulcu olamayan dar siyasetlerle çoğulcu siyaset arasındaki fark bu örnekte çok açık.

PKK'nin ve devletin açık veya örtük stratejileri üstüne oturtulan türlü çeşitli analiz ve hesapları bilerek bu tablonun dışında tutuyor, görmezden geliyorum. Zira eğer Kürt meselemizin çözümü bir uçta devrim öbür uçta tasfiye gibi niyetlerle ertelenmeyecek, dört parçası için de çözüm daha fazla demokrasi çerçevesine oturtulacaksa demokratik kamuoylarını dikkate almayı her türlü hesabın önüne çıkaran yeni bir yaklaşım şarttır.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89