• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 7 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 1 °C

Cizre vakası

Serpil Çevikcan

2014 boyunca çözüm sürecini kemiren olaylar zincirinin son halkasını yılın son haftasında Cizre’de yaşadık.

PKK ile Hizbullah’ın bitirilmesinin ardından bölgede demokratik siyaset arenasına eklemlenmeye çalışılan Hüda-Par’lılar arasında çıkan çatışmalarda üç kişi yaşamını yitirdi.

Bu filmin fragmanını 6-7 Ekim olaylarında izlemiştik.

Cizre’de yaşananları çözüm sürecinin genel seyri içinde, ancak ayrı bir parantez açarak değerlendirmek gerekiyor.

İki somut gerçek var.

Birincisi, sürecin selameti açısından sahanın zaman zaman güvenlik zaafı olarak nitelendirilebilecek düzeyde boş bırakılmasının yarattığı şımarıklıktır ki PKK’yı en iyi tanıyan akademisyenlerin başında gelen Nihat Ali Özcan, bu duruma güzel bir tarif yaptı:

“Erken iktidar rahatlığı.”

İkincisini ise PKK’nın Hüda-Par kompleksi olarak tanımlayabiliriz.

PKK’daki özgüven

Herkes biliyor ki PKK’nın şehir yapılanması olan KCK bölgede uzunca bir süredir otoritesini hâkim kılmak için çok ciddi bir organizasyon yürütüyor.

Çözüm süreciyle birlikte devletin, güvenlik güçleri ve mülki amirlere getirdiği önemli sınırlamaların özellikle son bir yıldır ne gibi tablolara yol açtığına hep birlikte tanıklık ediyoruz.

“Çözüm söz konusuysa gerisi teferruattır” yaklaşımının işlemeyeceği bir gerçeklikten söz ediyoruz. Bu gerçeklik, PKK’nın, “Buralar benden sorulur, şehirleri, kasabaları ben kontrol ederim. Buna karşı çıkanları affetmem” havasından da rahatça anlaşılıyor.

İşte bu özgüven ve güç savaşına PKK’nın Hüda-Par konusundaki kompleksi de eklendiğinde Cizre olayları kaçınılmaz bir hal alıyor.

Örgütün bölgede Kürtler için siyaset yapanların çeşitlenmesini istemediği açık. Başka bir yapının varlık göstermesi, örgütlenmesi çok rahatsız ediyor.

Bu nedenle, kendisinin bölgedeki tek otorite ve kural koyucu olduğunu ve hedeflerini gerçekleştirmek için o coğrafyada yaşayan farklı siyasi kanatlara ve ideolojilere izin vermeyeceğini ilan etmesi sürpriz olmamalı.

Cizre ve çevresinde caddelere çukur kazıldığı, güvenlik güçlerinin giriş-çıkışına izin verilmediği yolundaki haberler aylardır dolaşımda.

Devlet aygıtının, kazılan hendeğin diğer tarafındaki otorite kavgasını izleme lüksü olmadığına göre, çalan alarm zilinin çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

6-7 Ekim olaylarında da son Cizre meselesinde de görüyoruz ki örgüt, içerideki taraftarlarını mobilize etmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor.

Fail yelpazesi

Elbette, olayların faillerini ararken Cizre özelinde yelpazeyi geniş tutmak mümkün.

Suriye sınırındaki konumu ve bölgede ifade ettiği yer, failleri ararken çok kapı çalmak gerektiğini gösteriyor.

Nitekim Başbakan Ahmet Davutoğlu da, “Orası sınır bölgesi” deme ihtiyacını hissetti.

Ancak önce içeriye; örgüte, Hüda-Par’a, çözüm sürecine musallat olan karanlık ellere fokuslanmak gerekiyor.

DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle’nin dün Milliyet’te yayımlanan röportajındaki şu sözler dikkat çekici:

“YDG-H yani KCK’nın gençlik biriminin bir kongre kararı var. Çatışmadan bir gün önce diyor ki, ‘Biz bundan sonra kanal kazmadır, yol kesmedir, yüzünü kapatmadır, gizlemedir, gösterilerde molotof kullanma ve kepenk kapama gibi eylemlere son veriyoruz’. İlginçtir o gün Cizre’de Hüda-Par’la gençlik birimleri arasında aynı gün görüşmeler olmuş. Gece 3’te bu çatışmalar başlamış, karanlıkta. Çözüm sürecinin arifesindeyiz. Tam böyle bir aşamada YDG-H’nın böyle bir karar alması, YDG-H ile Hüda-Par arasında görüşmelerin olduğu günün gecesi bu olaylar gelişiyor.”

Beklenti ikiye çıktı

Sonuçta, çözüm sürecini zehirleyen yeni bir oyun oynanıyor ve üç cana mal oluyor.

Bütün bunların sürece olan inancı azalttığına da kuşku yok.

Bir hafta önce hükümetten, İmralı’dan, HDP’den gelen iyimser açıklamalar bir kibrit çakılmasıyla tepetaklak olabiliyor.

Her olaydan sonra çatışmasızlığın değeri biraz daha anlaşılıyor, ancak 6-7 Ekim olaylarından bu yana örgüte dönük beklenti ifadelerinde artık iki ayrı cümle kurulduğu kesin.

“Silahı bırak, dağdan in” beklentisine, “Kamu güvenliğini tehdit etme” beklentisi de eklenmiş durumda.

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89