CHP’nin “çatı adayı” olarak belirlediği ve MHP’nin de sahiplendiği isim, CHP’ye uzun süredir hâkim olan “AKP’den oy alma” üzerine kurulu anlayışın ısrarla sürdürüldüğünün son örneği oldu.
Bu anlayışın mimarı, sanıldığı gibi Sayın Kemal Kılıçdaroğlu değil, kendisinin aday gösterileceği yönünde bir beklenti içinde olduğunu bildiğimiz Deniz Baykal’ın ta kendisi. Hatırlıyoruz; Baykal 2007 seçimleri öncesinde Süleyman Demirel’i yeniden siyasete sokmak için ısrarlı girişimlerde bulunmuştu. Demirel’in damadı İlhan Kesici’yi CHP’ye “kazandırmış”, seçimlerde Demirel ve kadim dostu Hüsamettin Cindoruk’un desteğini sağlamıştı. Bu desteğin bir şeye yaramadığı malum.
Koltuğa oturduktan sonraki pratiğine bakıldığında, insan ister istemez, Deniz Baykal’ın koltuğunu Kılıçdaroğlu’na devrederken ona bu “parlak” buluşunu sürdürmesini şiddetle tavsiye etmiş olduğunu düşünüyor. 2011 seçimlerinde Sinan Aygün, Mehmet Haberal gibi Demirel’den onaylı isimleri Meclis’e taşıması, yerel seçimlerde ülkücü kökenli bir şahsiyet ile Melih Gökçek’in karşısına çıkması, hemşerilerinin tepkisini göze almak pahasına seçim kampanyası yürüttüğü bazı yerlerde “kurt” işaretleri yapması, açık ki Baykal tandanslı bu anlayıştan hâlâ medet umduğunu gösteriyor.
Peki, bu “taktik” bir işe yaradı mı? CHP oylarında bir “kıpırdanma” olması buna bağlanabilir mi? Bu, ziyadesiyle “iyimser” bir değerlendirme olur. Ama belli ki bu “taktik”te bir ısrar var, hem de “derinleştirilerek”... Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanlığı için “çatı adayı” olarak benimsenmesi, bunu ortaya koyuyor.
Baykal ve CHP içindeki “ultra” ulusalcı kesim, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesinden rahatsız oldu ve öyle görünüyor ki kazan kaldırmaya hazırlanıyor. Bu, seçim sonuçları ne olursa olsun, belki de CHP için “hayırlı” bir gelişmenin önünü açacaktır. Kılıçdaroğlu’nun “aman bölünmeyelim” hassasiyetiyle bu kesimin gönlünü hoş tutmaya çalışmaktan vazgeçmesi, daha “kendisi” gibi olarak işini yapması ve nihayetinde ulusalcıların ayrılmasıyla CHP’de meydana gelecek bir bölünme, 2015 seçimleri öncesinde CHP’yi çoktandır ayakları havada sallanan bir iddia olmaktan dahası olmayan sosyal demokrat bir seçenek olmaya yakınlaştırabilecektir.
Kılıçdaroğlu’nun Ekmeleddin İhsanoğlu tercihi, açık, AKP tabanından oy alma hesabına dayanıyor. AKP’den gelen ilk tepkiler ve derhal sosyal medyada İhsanoğlu’nu adı nedeniyle alaya almak da dâhil girişilen itibarsızlaştırma ve adamı “paralel” ilan etme çabası, bu hesabın çok da yanlış olmayabileceğini düşündürüyor. Göreceğiz.
Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında İhsanoğlu’nu parlak diplomatik, bürokratik sicili ve bilgisi, eğitimiyle övdü. Ama İhsanoğlu’nun aday olarak asıl ağırlığı, Kürt sorunu, Alevi sorunu ve diğer demokratikleşme sorunlarımız ile ilgili görüşlerini öğrendiğimizde ortaya çıkacak. “Eğer bunlar cumhurbaşkanının işi değil” denecekse, kamuoyuna “protokol cumhurbaşkanı” olmayı vaat eden bir adayla karşı karşıyayız demektir.
İhsanoğlu tercihinin ortaya koyduğu bir başka gerçek de, bu noktada kendisini hissettiriyor zaten. Siyasetler üstü, ama demokrasi sorunlarımızla ilgili görüşleriyle güven veren bir ismin değil de, hangi konuda ne düşündüğü çok da bilinmeyen birinin aday gösterilmesi, esas alınan ölçü itibarıyla düşündürücüdür...
HDP kendi adayını açıklamaya hazırlanıyor. Aleviler ise sorun ve kaygılarını dikkate almayan ve kendilerini “nasıl olsa bizim işaretimize bakarlar” gözüyle gören bu anlayıştan hayli rahatsız. AKP tabanının da kafası karıştı. Ve galiba Başbakan Erdoğan da “acaba?” diye düşünmeye başladı.
Heyecanlı bir seçim olacak.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.