Hatırlayacaksınız sanırım, açılım süreci başladığında AK Parti karşı çıkılması imkânsız birtakım demokratikleşme ve reform adımları atıyordu ve buna karşı çıkmak biraz ayıp kaçtığı için de, süreci görmezlikten gelenler, “açılım tamam da, peki AK Parti ne kadar samimi acaba” diye soruyorlardı.
Yani halkın dikkatini yapılanların tarihî önemine değil de kurnazlıkla, AKP’nin samimiyetine çekip, süreci boşa çıkarmaya çalışıyorlardı.
Şimdi de gelin aynı soruyu CHP için soralım.
CHP, bu girişiminde ne kadar samimi?
2009’da başlayan açılım sürecine neden karşı çıktı?
CHP, süreci destekleseydi, Kürt sorunu da açılım süreci de bugün bambaşka aşamalarda olmayacak mıydı?
Roboski yaşanır mıydı?
Açılımın boşa çıkarılması ve güvenlik konseptine geri dönülmesi için siyaset yapan CHP, bu siyasetin Türkiye’ye maliyetinin farkına vardı da, hatadan geri dönüş mü yapıyor şimdi?
BDP’nin uzlaşmaz tutumuna her defasında cesaret veren CHP’nin birden bire ortaya koyduğu bu yeni tutum değişikliği, BDP’yi de şaşırtmış mıdır dersiniz?
Soruları çoğaltabiliriz çünkü Meclis’teki partilerin muhtemel bir çözüm sürecinde ortaklaşabilmeleri için, geçmişteki yanlış siyasetlerden ders çıkarmaları gerekir.
Oysa CHP’nin açılım sürecinde izlediği yanlış politikalarla hesaplaştığını söylemek çok zor.
Kürt halkının haklarından yana görünmek iyi de, peki çözümün CHP’deki karşılığı ve ölçüsü nedir, CHP çözümden ne anlıyor?
Bunu bilmiyoruz gerçekten, ama bildiğimiz bir şey var.
Kemalistler, İttihatçılar ve solcular açılım nedeniyle başlayan siyasi sürecin, AK Parti eliyle gerçekleşecek bir çözümle sonuçlanmasından, ölümden korkarcasına korktular.
Kürtlerin silahlı mücadeleyi tartışmaya hazır oldukları bir zamanda, silahlı mücadelenin başladığı coğrafyayı hayatında bir kez dahi görmeyenler, Eruh ve Şemdinli deseniz, “Arjantin’den bahsediliyor galiba” diyebilecek olanlar, birden bire Kürtlerin silahlı mücadelesini mağduriyet adına meşru görmeye ve göstermeye çalıştılar.
İmralı’ya gidip “düşük yoğunluklu savaşıyorsunuz, bu yoğunlukta bir savaşla kimse sizi dikkate almaz” diyenler, iktidar hırsıyla gözü kararmış Ergenekoncu generaller değildi sadece. Apoletsiz hatunlar ve beyler de, Kürtlere aynı tavsiyelerde bulundular.
Bu tehlikeli politikaların sebebini biliyor ve anlıyorduk, ama ne yazık ki anlatamadık.
Anlatabilseydik, o tarihten bugüne kaybettiğimiz insanların hayatı kurtulabilirdi.
Sorunu, AK Parti’ye çözdürmemek için, ne çok kan aktı, ne çok insanın canı yandı..
Kürt sorununda geçmişe saplanıp kalmanın faydasız olduğu açıktır; ama geçmişe saplanıp kalmakla, geçmişin politikalarını, bugün daha iyi sonuç alabilmek adına sorgulamak arasında büyük bir fark var.
CHP, Kürt sorununda bazı tekliflerle ortaya çıkıyorsa kuşkusuz önemsemek ve destek sunmak çözümden yana olan herkesin vazifesidir, ama şu soruyu da sormak gerekir:
Düne göre değişen nedir?
Bugüne kadar Kürt sorununun çözümünü inkâr ve yok sayma politikalarıyla bloke eden Kemalist tutumun değişmesi için CHP ne gibi çalışmalar yaptı?
Kılıçdaroğlu’nun partisi, AK Parti ve İslami kesimin Kürt sorununda yaşadıkları ciddi yüzleşmenin neresinde duruyor?
Bu sorulara olumlu cevaplar verebilmek ne yazık ki çok zor.
Bugün MHP’yle temsil edilen Ülkücü hareketin ve Türk milliyetçiliğinin, Kürt sorununda çözümü çeşitli söylemlerle ve tercih edilmiş belli siyaset tarzıyla engelleme gücü filan yoktur.
Sayın Bahçeli, Başbakan’ın Amed demesine karşı çıksa ne olur, çıkmasa ne olur..
Çözümün önündeki engel bu değil.
BDP’nin olumlu gerçekleşebilecek politikalarını bloke eden ve engelleyen siyasetin merkezinde MHP değil, CHP vardır.
BDP/PKK’nin izlediği siyaseti MHP değil, CHP cesaretlendirdi.
MHP’nin siyaseti kendi geleneksel tabanının ötesine varamıyor. Arkasında geçmişte olduğu gibi devlet gücü yok çünkü.
12 Eylül’den sonra başlayan yeni dönemde, MHP ve Ülkücü hareketle temsil edilen Türk milliyetçiliğinin, devletten uzaklaşması, ama buna karşılık CHP’nin Kemalizm’e, devlete ve hatta neo-İttihatçı fikirlere daha fazla yakınlaşmış olması, dönemin en ayırt edici özelliğidir.
Eğer son on yılda, Türk milliyetçileri devletten ve Ergenekon’dan köşe bucak kaçmasalardı, bu ülkede iç savaş kaçınılmaz olurdu.
Ve böyle bir süreçte, ülke yönetimini yeniden ele almak için darbeyi ve iç savaşı göze alan Ergenekoncuların “kitle katilleri” hiç kuşkusuz, Ülkü Ocakları’nı her gün ziyaret eden binlerce ülkücü arasından devşirilecekti.
Dolayısıyla, MHP’siz olur, CHP’siz olmaz söylemi, Türkiye’nin siyasi tarihinden, Kürt sorununda Kemalizm’in ve İttihatçılığın oynadığı oyunlardan habersiz olanların dillendirdiği bir söylem olarak duruyor.
MHP değil, asıl bu zihniyetin ve çözümsüzlüğe oynamanın hesabını henüz vermemiş olan CHP, çözümün önünde engel olarak duruyor.
Bir eli Ergenekon’da bir eli Kürt siyasetiyle “oynaşta” olan CHP’yle neyi çözebilirsiniz?
Kürt siyaseti; çıkış noktası ve amacı, iktidara geri adım attırmak olan, merkezinde CHP ve Ergenekon’un olduğu bu “muhalefet cephesini” fazlasıyla önemsedi ve açılım sürecine kendi haklı gerekçeleriyle değil, maalesef bu “cephenin” gerekçeleriyle karşı çıktı.
Ama süreç yine de yoluna devam etti ve toplumdan büyük bir destek gördü. Anayasa referandumu ve genel seçimlerde AK Parti hükümetinin aldığı sonuç, seçmenin açılıma verdiği desteğin de bir ifadesiydi.
CHP bu dönemde öyle bir siyaset izledi ki, bu siyaset belki de en çok BDP’ye oy veren Kürtleri etkiledi ve AK Parti’nin Kürt sorununu çözemeyeceği inancı çok güçlü bir inanç haline geldi.
Şimdi, Kılıçdaroğlu ve partisinin Başbakan’la gerçekleşen ve ana hatlarıyla olumlu bulunan bu görüşmenin arkasında durması ve en önemlisi de, bu politika değişikliğinin sebeplerini anlatması gerekir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.