Princeton Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dani Rodrik önceki gün Twitter’da ortaya şöyle bir soru attı: “CHP ilkeli bir duruş sergileyip, ‘böyle gizli kayıt/şantaj yöntemlerini kınıyoruz, politika aracı yapmayacağız’ dese daha fazla puan toplamaz mı?“
Gelen cevapları ele almadan önce iki hatırlatma:
1) Prof. Rodrik, yıllardır eşi Pınar Doğan ile birlikte, kayınpederi Çetin Doğan’ın bir numaralı sanığı olduğu Balyoz Davası’ndaki usulsüzlük, sahte delil üretme başta olmak üzere diğer komplo iddialarını yoğun bir şekilde dile getiriyor ve bunlardan esas olarak, yakın zamana kadar ittifak hâlinde olan AKP hükümeti ile Fethullah Gülen cemaatini sorumlu tutuyor.
2) Prof. Rodrik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Gülen cemaatiyle ilişkili kişiler tarafından temin edildiği düşünülen ve doğrudan Başbakan Erdoğan’ı suçlayan telefon kayıtlarını iki hafta üst üste TBMM grup toplantılarında dinletip okumasını eleştiriyor.
Sonuç alıcı kayıtlar
Takip ettiğim kadarıyla Prof. Rodrik’in sorusu geniş ilgi gördü. Onu bilmem ama, cevapların ezici çoğunluğunun “Hayır, kesinlikle daha fazla puan toplamazdı“ olması beni şaşırtmadı.
İlkin neden şaşırmadığımı izah etmeye çalışayım: Çünkü AKP hükümetinden ve bilhassa Erdoğan’dan memnun olmayan kişi ve çevreler, rüşvet/yolsuzluk iddialarının ve bunları açığa çıkaran telefon kayıtlarının sonuç alıcı olduğu kanısında. Çoğu kişi bu iddialar ve kayıtlar nedeniyle iktidar partisinin yerel seçimlerde çok ciddi yara alacağına inanıyor. Hatta pazartesi akşamı dolaşıma giren R. Tayyip-Bilal Erdoğan kaydıyla birlikte Başbakan’ın 30 Mart’a kadar partisinin başında kalmasının imkânsız olduğunu düşünenler bile var.
Basın özgürlüğü adına
CHP liderinin Meclis kürsüsünden kayıtları dinletmesini onaylayanların bazı gerekçeleriyse şöyle:
1) Türkiye’de başta iktidar partisi olmak üzere mevcut siyasi partilerin zaten etik değerlerle fazla ilişkilerinin olmaması;
2) Bu bağlamda AKP liderinin, daha önce kendisine ve partisine dokunmayan benzer kayıtlara karşı ciddi hiçbir girişimde bulunmaması, hatta siyasi rakipleriyle ilgili kayıtları Meclis kürsüsü ve seçim meydanlarında fazlasıyla diline dolaması;
3) Hükümetin medya üzerindeki kesif kontrolü nedeniyle kamuoyunun haber değeri olan bu kayıtlardan haberdar olamaması ve CHP liderinin bu yolla medyaya uygulanan ablukayı kısmen de olsa kırabilmesi...
İttifak mı işbirliği mi?
Olayın bir diğer boyutu hiç kuşkusuz, bu kayıtlar aracılığıyla CHP ile Gülen cemaati arasındaki ilişkilerin alabildiğine gelişmesi. Zaman Gazetesi’nin dünkü birinci sayfasına bakıldığında ne kastettiğim çok iyi anlaşılacaktır. Bütün sayfa baba-oğul Erdoğanların kayıtlarına hasredilmiş. Göbekte, grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu resmi ve “Kayıtları incelettik, Ağrı Dağı kadar gerçek“ sözleri. Sayfanın solundaysa kaydın dökümü “İşte Kılıçdaroğlu’nun Meclis’te okuduğu tapeler“ başlığıyla verilmiş.
Ergenekon, Balyoz gibi süreçlerde, cemaatin devlet içindeki kadrolarının temin ettiği (veya ürettiği) belgeler ilkin Taraf Gazetesi’nde yayınlanır, cemaat medyası da ertesi gün ona referans vererek bunları yaygınlaştırırdı. Bu sefer mayınlı sahayı geçmede CHP’den istifade ettiği anlaşılıyor.
Dünkü yazımda CHP ile Gülen cemaati arasında “ittifak görüntüsü“nün ortaya çıktığını söylediğim için bazı okuyuculardan tepki almıştım. Diyelim ki bir ittifak söz konusu değil, ama iki haftadır, salı günleri bu iki yapı arasında, ikisinin de kârlı çıktığı (dolaysıyla memnun olduğu) bir “işbirliği“ne tanık oluyoruz.
Peki bu nereye kadar sürer? Dün hükümet ile cemaat ortak düşmana karşı işbirliği yaptılar ve zafere ulaştıktan kısa süre sonra birbirleriyle savaşmaya başladılar. CHP ile cemaat işbirliği de ortak düşmanı (Erdoğan) alt etmeyle sonuçlanabilir. Ama sonrası meçhul...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.