Gezi olaylarının ortaya serdiği yeni sosyal ve politik gerçekler iktidar iddiasında olan tüm partileri yeni sorgulamalara sevk etti. Herkesin anlamaya gayret ettiği soruların başında gelen şuydu? “Kim bu gençler ve ne istiyorlar?” Malum, sözkonusu gençlerin oylarını kapmak gerekiyordu.
Bilgi Üniversitesi’nin konuya ilişkin haziran ayında, yani sıcağı sıcağına yayınlandığı kapsamlı anket bu sorulara ışık tutuyordu. Yayınlanan ilk sonuçlara göre direnişçilerin yüzde 39,6’sı 19-25, yüzde 24’ü 26-30 yaşları arasındaydı. Yani yarısından fazlası gençti. Protestolara destek vermelerinde Başbakan’ın otoriter tavrının etkili olduğuna kesinlikle katılanlar yüzde 92,4 ile birinci sırada yer alıyordu. Ezici çoğunluğun talebi de daha fazla özgürlük ve Kürt sorununun çözümü de dâhil olmak üzere daha fazla demokrasiydi.
Başbakan’ın tutumunu değerlendirdiğimizde bu verilerden pek etkilenmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Mısır’daki gösterilerde ordunun silahlı müdahalesi sonucu hayatını kaybeden Müslüman Kardeşler liderlerinden Muhammed el-Bilteci’nin 17 yaşındaki kızı Esma’nın ölüm haberi üzerine gözyaşlarını tutamadığını öğrendiğimiz Başbakan, Gezi’de polis şiddeti neticesinde can verenler, halen komada olanlar ve gözlerinden olan vatandaşlar için aynı duyarlılığı nedense göstermedi.
Ama konumuz iktidar değil, ana muhalefet partisi CHP. 17 Haziran’da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu gazetede yayımlanan mülakatında “CHP Gezi trenine binebilecek mi” sorusuna cevap aradık. Kemal Bey’de esaslı bir özeleştiride bulunarak “Eylemciler belki en fazla CHP’yi eleştiriyor” demişti. Ardından gençlerin artan önemini vurgulayarak partisinin bundan böyle gençlere ağırlık vereceğini müjdelemişti. O hâlde neden şubat ayından beri bir kez olsun partinin genç milletvekilleriyle biraraya gelmedi? Neden geçtiğimiz ay CHP’nin ev sahipliğinde Foça’da düzenlenen Avrupalı Genç Sosyalistlerin Yaz Kampı’na bir kez olsun uğramadı? Anlaşılır gibi değil.
Geçtiğimiz günlerde CHP’nin yenilikçi kanadından bazı isimlerle görüştüm. Parti’de hâlen gençlerin esamisi okunmadığı gibi dinozor kontenjanı dipdiri ve yeniden atağa geçme hazırlığında. Kaynaklarımızın ifade ettiğine göre aralarındaki eski husumetleri süren Deniz Baykal ve Önder Sav etrafında oluşan anlık ve taktiksel ittifaklar sözkonusu. Ama farklı kümelenmeler de var. Herhangi net siyasi ve felsefi duruşları olmayan bu direnç cephesinin ortak özelliği ise Kılıçdaroğlu’ndan haz etmemeleri. Kürt siyasetindeki özgürlükçü çizgiden rahatsız ve katı laikçi olmaları. Sezgin Tanrıkulu ve Hüseyin Aygün gibi yeni gelenlere alerji duymaları.
Ancak kişisel çıkarları için zaman zaman yenilikçilerle de işbirliğine yönelebilen bu isimlerin tek vücut hâlinde harekete geçmelerini sağlayacak başlıca olgunun yerel seçimlerde CHP’nin oyunun gerilemesi olacağını vurgulayan kaynaklarıma göre, bu durumda olağanüstü kurultay toplayarak Parti’nin başına gelen en dürüst ve demokrat lideri bir kez daha devirmeye kalkacaklar. Müstakbel lider adayları arasında ise Emine Ülker Tarhan, Metin Feyzioğlu ve Umut Oran anılıyor. İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun adı dahi zikrediliyor...
İşin en acıklı yanı şu: CHP’liler yerel seçimler için harıl harıl çalışıyorlar ama kaynaklarımın birinin ifade ettiği gibi “her bir kendi için, kendi derebeyliğini sağlamlaştırmak için çalışıyor”.
Dahası CHP’ye gerçek ivme kazandırabilecek tek kişi Mustafa Sarıgül’ün de altını oymakla meşguller. Oysa Sarıgül İstanbul’u AK Parti’nin elinden kapabilecek tek isim. Kılıçdaroğlu, potansiyel rakibi olmasına karşın Sarıgül’ün adaylığında kararlı. Ama adı çıkmış kararsıza. Bu imajı silmenin tek yolu gayet basit. Peşinden koştuğu imkânsız denge siyasetinden vazgeçmek. Dünyaya açık, gençlere ağırlık veren, özgürlükçü yenilikçi bir CHP’nin yolunu açmak.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.