• BIST 9468.92
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 16 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 3 °C

Cevaba cevap: ‘Barışın diplomatı’na ‘aşağı’dan bir ses!

Nuray Mert

Sırrı Süreyya belli ki ‘isyanın diplomatı’ sorumluluğu gereği son yazıma karşılık bana uzun bir yanıt vermiş. Doğrusu ben tartışmanın devamından memnunum, zira konu çok önemli.

Uzun cevabında Sırrı arkadaşımız özetle diyor ki, ‘Barış zor iştir, ama esas olan savaşmayı sürdürmek değil bu zoru başarmaktır. Doğru. Barış sürecinin kazanımları göz ardı edilemez.’  Doğru. Ayrıca diyor ki, ‘Hal böyleyken, çıkış noktası her şeyden önce AK Parti’ye karşı durmak olanlar var ve süreci de bu çerçevede değerlendiriyor, Kürtlere ‘Bu adamlarla barış yapmayın’ demeye getiriyorlar’. Doğru.

Söylediklerime cevap değil

İyi güzel de, bunlar benim söylediklerime cevap değil. Yazdıklarım, söylediklerim, kişiliğim ortada. Ne yola ‘AKP’ye muhalefet olsun da ne olursa olsun’ diye çıkmış ve o noktaya mıhlanmış biriyim, ne de ‘Barış olacaksa da AKP döneminde olmasın’ diyecek kadar kısa akıllı ve daha önemlisi insafsız biriyim.

Ayrıca, mesele sadece ben değilim; demokratikleşme sorunu üzerinden söz söyleyen herkesin bu kategoride değerlendirilmesi büyük bir haksızlık ve insafız bir itham. En kötüsü, Sırrı kardeşimiz ‘barışın diplomasisi’ için ter dökerken, ‘Ama işin heyecanı kaçtı, Kürtler savaşsın biz temaşa edelim’ diyecek tıynıyette biri olamam. Bu tıyniyette olan var mıdır veya kaç kişidir onu da bilemiyorum.

O ihtar kime?

Hal böyleyken, Sırrı Süreyya’nın ‘Barış söz konusu olunca, sürece baskıcı bir hükümetin herhangi bir yöntemle düşürülmesi olarak bakamayız’ ihtarı kime? Doğrusu ben üzerime alınmayı zül sayarım. ‘Sırf AKP gitsin diye’ başlayan ithamlar neyin nesi? ‘Barış süreci üzerine tartışmalarda tarafların kim olduğuna değil mahiyete bakmalı’ akıl öğretmesine kimin ihtiyacı olduğunu düşünüyor?

Belli ki muhatabı benim ama, doğrusu böylesi bir hatırlatmaya maruz bırakılmayı sadece hadsizlik olarak görebilirim.

Dokundurmalara gelince…

Kürt siyasetinin ‘bizim güzel akıllarımıza’ değil, kendi mücadelesi temelinde hareket ettiği ve ‘sesimizin yukardan gelmesi’ dokundurmalarına gelince… Bunlar çok bildik ‘Kürtler barış istiyor ama bazı Türk entellektüelleri, Nişantaşı solcuları bundan rahatsız oluyor’ ithamının tekrarından başka bir şey değil.

Sevgili kardeşim, kusura bakma ama bu iktidar borazanlarından çok duyduğum(uz) bir itham. Onların derdi, Kürtler ve dostları arasına çizgi çekme, Kürt siyasetini rehin alma çabası. Seninki ne, anlayamıyorum.

Gayret benden tevfik Allah’tan!

Dahası, ben kendi hesabıma söyleyeyim, kimseye akıl vermek, siyaset belirlemek ihtirası gibi bir derdim olmadığını herkes bilir; öyle olsaydı, ‘güzel aklım’ı o yolda çalıştırır, siyasetin bir ucundan tutar, yine ‘güzel aklım’la yaptıklarımın fedarakarlık olduğuna herkesi ikna etmeye çalışırdım.

Bugüne kadar ‘güzel aklım’ı, doğru veya yanlış ‘haklı ve adil’ olduğunu düşündüğüm şeyleri seslendirmek için kullandım, işe yaradı mı bilmiyorum ama benim gayretim bu yönde. Gayret benden tevfik Allah’tan!

Asıl cevap ‘yukarı’dan

Hem nereden çıktı sesimin bu kadar ‘yukardan’ geldiği? Ben bir vatandaş olarak mütevazi sorular sordum. Asıl cevabı yukarıdan, ‘barışın diplomatlığı’ mevkiiden geldi.

Diğer taraftan, Sırrı kardeşimiz kadar entelektüel olmasam da devletin, barışın, isyanın, diplomasinin ne olduğuna dair derse ihtiyacım olmayacak kadar ortalama bir akıl ve bilgiye sahibim. Tabii ki, herkesin bir diğerinden öğreneceği çok şey vardır, ama bunlar arasında (benim açımdan) otoriterleşmeye kılıf haline getirilmeye çalışılan darbe analizleri ve ‘darbe mekaniği’ teorisi yok.

Çok basit birkaç soru?

Kısacası, arkadaşım, bunları bırakalım da, çok basit birkaç soruya cevap aramaya devam edelim.

Hatırlatma babından sıralayayım: Mevcut iktidar halen askerin darbeci gölgesi altında mıdır? Öyleyse, kendi iktidar alanını bu denli genişletme gücüne ne demeli? Seçilmiş bir Kürt siyasetçiye hakaret etme cüreti gösteren teğmene karşı, başta en tepedekiler olmak üzere onlarca sivil siyasetçi, seçilmiş bir başka Kürt siyasetçiye askere taş attığı için bunca hakareti asker korkusuyla mi yapmıştır? Medyayı, ekonomiyi ve nihayet yargıyı istediği gibi düzenleme gücü olan bir iktidar iş Kürt meselesi olunca neden birden bire kırılgan ve darbecilere karşı korunması gereken bir güç haline geliyor? Tezkere’de PKK’nin ‘terör örgütü’ olarak adının İŞİD’den çok geçmesi, asker tasarrufuyla mı oldu? Son ‘güvenlik paketi’ni, iktidara rağmen darbeciler mi çıkardı? İktidar HDP’ye neden bu kadar yükleniyor? Yalçın Akdoğan, Kobani olaylarından ötürü sorumlular arasına neden son olarak Öcalan’ı da dahil etti? Cumhurbaşkanı başta olmak üzere PYD’ye ‘terör örgütü‘ demekte ısrar eden iktidar siyasetçileri darbeciler arasında sayılabilir mi? Sivil siyasetçilerin daha dillerini bile değiştirmekten uzak durduğu bir ortamda darbecilere fazladan iş düşer mi?

Tabii biz, kelle koltukta barış diplomatı olmadığımız için bu işlerin inceliğini kavrayamıyoruz, laf kalabalığını bırakıp anlatsanız da dinlesek.

Mesele, barışın riske girmesi

Sevgili kardeşim, ben başından beri, ‘barış süreci‘nin lafının bile telafuz edilmesinin önemli olduğunu söyleyen, Kürt siyasetinin ne olursa olsun masayı terk etmemesini çok önemseyen biriyim.

Dahası, demokratikleşme ile barışın yolu ayrılsa bile barış sürecinde ısrar etmek gerektiğini söyleyip duruyorum. Mesele bu değil; mesele artık barışın riske girdiğini düşünmeye başlamam.

Otoriter siyasete darbe kılıfı

Barış diplomasisinin sorumluluğu iktidarla illa çatışmak değil bazı gerçekleri hatırlatmak olmalı. Yoksa, iktidarın gönlünü hoş etme çabası, kaçındığımız çatışmalı sürece geri dönüş gibi feci bir sonuca yol açabilir.

Hepimiz biliyoruz ki Kobani olayları, böylesi bir yolun açık olduğunu gösterdi, ama iktidar hala sorumluluğu HDP ve tüm Kürt siyasi aktörlerine yükleyerek yoluna güvenlikçi siyasetlerle devam etmeye çalışıyor.  Böylesi bir kavrayışsızlık, çözüm ve barışı fazladan tehlikeye atar ve evet, bu noktada demokratikleşme ile barış sürecinin yollarının buluşması dışında seçenek yok.

Hal böyleyken, darbe tehlikesiyle yola çıkmak, iktidarın otoriter siyaset savruluşuna kılıf bulmaktan öte bir anlam taşımıyor.

İşte böyle güzel kardeşim… Benim meselem ‘öfke, kızgınlık’ değil, olamaz, sana yönelik bir öfke benden sadır olmaz, neden olsun? Bırak bu kuruntuları, hem önemli olan kimin niye söylediği değil söylenen şeyin ‘mahiyet’i. Sen böyle demiyor muydun?

Madem dağ bizim maral bizim…

Son olarak, şu dış mihraklar meselesine gelince, yine güzel bir söz devreye girmiş ‘Dağ bizim, maral bizim, avcı burda ne gezer.’ Gerçekten bu konuya girmek istemezdim, ama madem ‘Dağ bizim maral bizim’ başta ABD olmak üzere koalisyonu Kobani’ye yardıma niye çağırdık? Niye ‘Dağ, maral, dahası gerçekten de büyük bir direniş var ama ağır silahsız olmuyor’ dedik?

Evet, bu dünya, acımasız bir yer, dahası ‘tüfek icat oldu mertlik bozuldu’, ama işte gerçekler böyle.

Hem böyle olunca ‘barışın diplomatları’na düşen, iktidarın gerçeklerini dikkate almak olduğu kadar, bölgesel, uluslararası gerçekleri de dikkate almak olacak. Bence şu dış mihraklar konusunu burada kapatalım.

Tabii diplomatlığa aklımız ermez ama benden söylemesi.

  • Yorumlar 3
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89